II. MURAD’IN FATİH SULTAN MEHMET’E NASİHATİ

“–Ey benim sevgili oğlum! Beni mesrûr eyledin. Kâinâtın ve bütün varlıkların kulluk eylediği yüce Rabbim, sana vermiş olduğu üstün meziyetleri ziyâdeleştirsin. Böyle büyük ve geniş me­se­lelerin araştırılması düşüncesini devam ettirsin.

Ey oğlum! Kim ne derse desin, ben, hayatlarını doğruluk üzere geçirenlerin, bu dün­yadan ayrıldıkları zaman âhi­ret âleminin o hayâle sığmayan sonsuz nîmetlerine kavuşacaklarına inanıyorum.Bu inancımda en ufak bir şüphem yoktur. Bunun için yüce Allâh’ıma karşı yaptığım ibadetleri, en samîmî bir şekilde cân u gönülden yaparım. Ben bu çile ve ıztıraplar dün­yasında çektiklerimin karşılıklarının, Allah tarafından, gelecek başka bir âlemde verileceğine inanıyor ve her hususta O’na ilticâ ediyorum. Ayrıca O’nun takdîrinin, yani kaderinin benim için büyük bir safâ olduğunu düşünüyorum.

Ey oğlum! Her söylenene inanıp aldanmaktan uzak durmak, her ayrı durumun içyüzünü öğrenip düşünmek ve kendi hakîkî gerçeğine yaklaşmak gerek!..

Nasıl ki bir yemiş, ancak olgunlaştığı zaman güzelce yenir. Bunun gibi, insanlardan güngörmüş, bilgi ve tecrübesi yerinde olanlar da her zaman tercihe şâyandırlar. Aksi hâlde olgun ve nefis üzüm salkımları dururken henüz olmamış bir koruğu yemek, aklın za‘fiyetidir.

Ey oğlum! Ara sıra yüce ecdâdımı hatırlarım. Benden sonraki neslimizin âkıbeti hakkında düşüncelere dalarım. Elhamdülillâh bugüne kadar sevgi, hürmet ve bağlılık görerek geldik. Bugünden sonra da aynı şekilde devam etmemizi arzularım. Nasıl doğup geldiysek, yine öylece gidelim isterim…

Şunu iyice bilesin ki, herhangi bir şeyin devamı, yalnız kaba kuvvet, kılıç, kahramanlık ve ezici güç zoruyla mümkün değildir. Akıl, tedbir, sabır, ileriyi görme, imtihan ve yorucu tecrübeler çok mühimdir. Birinci yol, her zaman geçerli olmadığı gibi, mahzurları da çoktur. İkinci yol da tek başına bir işe yaramaz. Büyük muvaffakıyetler için her ikisini de bir arada yürütmek gerek!.. Unutma ki, yüce ecdâdımızın büyük zaferleri, görünüşte kılıcın gölgesinde olmuşsa da, hakîkatte akıl, mantık ve muhabbet güçleriyle gerçekleşebilmiştir.

Ey oğlum! Bir an bile olsa sakın adâleti elinden bırakma! Çünkü yüce Allah, âdildir ve âdil olanı sever. Bir bakıma sen O’nun yeryüzündeki halîfesisin.. O, sana, kendi irâdesiyle birtakım lûtuf­lar­da bulunmuş ve seni kullarının başına serdâr eylemiştir; bunu unutma!..

Ey oğlum! Bu dün­yada üç türlü insan vardır:

Birinci grup, akıl ve fikirleri yerinde, istikbâli az-çok gören ve düşünen, hiçbir gayr-i tabiîlikleri olmayan kimselerdir.

İkincisi, hangi yolun doğru veya eğri olup olmadığını bilmekten uzak olan kimselerdir. Ancak bu duruma kendi istekleriyle değil, etraflarının tesiriyle düşmüşlerdir. Na­si­hat edildiğinde doğru yola gelirler; hakîkati kabûl eder, söz dinlerler. Bununla birlikte çoğu zaman da duyup işittiklerine uyarak yaşarlar.

Üçüncüsü ise, ne kendileri bir şeyden haberdardır, ne de yapılan îkaz ve na­si­hatlere kulak asarlar. Sadece kendi arzularına uyar ve her şeyi bildiklerini zannederler. Bunlar en tehlikeli olanlardır.

Ey oğul! Yüce Allah, eğer seni ilk sırada saydığım kimselerden yaratmışsa, sevinir, Cenâb-ı Hakk’a şükrederim. Yok eğer ikincilerden isen, sana yapılan na­si­hat ve îkazlara kulak vermeni tavsiye ederim. Sakın üçüncü gruba dâhil olmayasın! Onlar, hem Allâh’a, hem de insanlara karşı iyi bir durumda değildirler.

Ey oğul! Pâdişahlar, ellerinde terâzi tutmuş kimselere benzerler. Ancak asıl pâ­di­şah odur ki, elindeki terâziyi doğru tuta… Sen pâ­di­şah olunca, terâziyi doğru tutmanı tavsiye ederim. O zaman yüce Allah da, senin hakkında hayır murâd eder. Seni sâlihlerden kılar. Her şey O’nun mâlûmudur…”

Share.

Leave A Reply

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version