YERYÜZÜNÜN halifesi olan insanoğlu, cemiyet halinde yaşayan mükerrem bir varlıktır. Cemiyet hayatının
devamı için insanların itikadi, hukuki, siyasi, ve iktisadi hükümlere ihtiyaçları vardır. Her cemiyette mutlaka
siyasi bir iktidarın ve o iktidara bağlı olan insanların bulunduğunu ifade etmek mümkündür.
İnsanların kuvvet, zekâ, eğitim, yaş ve sağlık açısından farklı hususiyetlere sahip oldukları da malûmdur. Bu
farklılaşma, değişik siyasi tercihleri ve mücadeleleri beraberinde getirebilir. Bilindiği gibi siyaset kelimesi,
“Emir, nehiy ve terbiye” gibi manalara gelen “sâse” fiilinin masdarıdır. Bu kavramı kısaca; ‘iktidarı elde etme,
iktidar imkanlarını meşrû şekilde değerlendirme veya iktidarın teşekkülü için gerekli olan faaliyetlere katılma’
şeklinde tarif etmek mümkündür.
İslâm dininin, kendine mahsus olan bir siyaset anlayışı vardır. Bu siyaset anlayışının değişmeyen hedefi,
insanların dünyevi ve uhrevi saadetlerine vesile olmaktır. Kur’an-ı Kerim’de, herhangi bir ayırım yapılmadan
bütün insanlara şu teklifte bulunulmuştur: “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk
ediniz.” (Bakara, 2/21) Peygamberler zincirinin son halkası (Hatemü’l Enbiya) olan Hz. Peygamber (sav)
kulluğu Allah’tan (cc) başkasına hasredenlerin akibetlerini şöyle haber vermiştir: “Yarın kıyamet gününde
insanlar bir araya toplanacak. Allah, ‘Her kim, her neye tapıyorsa onun ardına düşsün” buyuracak. Artık kimi
güneşin, kimi ayın ve kimileri de Tağut’ların ardına düşüp gideceklerdir.”(1) Dolayısıyla siyasi tercih,
hakimiyet ve iktidar meselesi; hem itikadi, hem ameli birçok hükmü beraberinde getiren bir hadisedir.
İnsanların bedevi (göçebe) yaşayış tarzından, medeni hayat nizamına geçebilmeleri, peygamberlerin
rehberliğinde gerçekleşen bir hadisedir. Toplumu yönetme sanatı, (siyaset) peygamberlerin insanlara
öğrettiği bir sanattır. Aynı zamanda nazari plânda siyaset ilmi, peygamberlerin kavimlerine tebliğ ettiği bir
ilimdir.(2) Kur’an-ı Kerim’de, yeryüzünde kendilerine iktidar verilen ve bununla imtihan edilen mü’minlerin,
bariz vasıfları zikredilmiştir: “Onlar (o müminler) ki; eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek, namazlarını
dosdoğru kılarlar, zekatlarını verirler. İyilikleri emrederler ve kötülüklerden nehyederler.” (El-Hacc Sûresi: 41)
Siyaset, yönetim tekniğiyle ilgili olan ve insanlığa hizmeti ifade eden bir kavramdır. Bir devletin kurulması ve
sürekliliğinin sağlanması siyasetle mümkündür. Kısaca siyaset; ülke, devlet ve insan yönetimidir.(3) Bazı
İslâm alimleri, ‘İnsanları hidayete ve hayra ulaştırmak, onları fesaddan kurtarabilmek için, takip edilmesi
gereken en güzel yola siyaset denilir”(4) tarifini esas almışlardır.
Hanefi fukahasından İbn-i Abidin: “siyaset; halkı dünyada ve ahirette kurtulacakları yola irşad etmekle,
onların salâh ve menfaatleri için çalışmaktır” tarifini yapmış ve bahsin devamında şöyle demiştir: “Siyaset
ağır bir şeriat olup iki nevidir. Siyaset-i Zalime; halkın haklarına zıt olan siyasettir ki, şeriat bunu haram
kılmıştır. Siyaset-i Adile; halkın haklarını zalimlerin elinden kurtaran, zulüm ve fenalıkları defeden, fitne ve
fesad ehlini meneden siyasettir ki şeriattan sayılır.”(5)
***
KAYNAKLAR:
(1) Sahih-i Buharı- İst:1401 K. Ezan 139, Ayrıca Sahih-i Müslim-İst: 1401 K. İman 81
(2) İmam-ı Beyhaki-Kitâbu’l-Esmâ ve’s-Sıfât- Beyrut: ty. Dâru İhyâit-Türâsi’l-Arabi Yay. Sh: 281
(3) Prof. Dr. Bülent Daver- Siyaset Bilimine Giriş-Ankara: ty. sh: 4
(4) İbn-i Kayyım El Cevziyye –Et Turukû’l Hükmiyye fi Siyaseti’ş Şer’iyye- Kahire: ty. (Thk. Muhammed C.
Gazi) Sh: 16
(5) İbn-i Abidin- Reddü’l Muhtar I Ale’d Dürri’l Muhtar-İst: 1983 C: 8 Sh:186 ( Belgelerle gerçek tarih, Kadir Çandarlıoğlu, sayfa:607-608)