Merve Sena Kılıç’ın Daru’l Hikme Derneği Başkanı ve yazar Dr. Ebubekir Sifil ile yaptığı son derece yararlı ve
aydınlatıcı bir röportaj.
‘Modern İslam Düşüncesi’ derken tam olarak nasıl bir çerçeve çiziyorsunuz?
– Modern İslam Düşüncesi derken, Batı’nın Rönesans, Reform, Aydınlanma gibi süreçlerden geçerek geldiği
dönemde ortaya konulan varlık tasavvurunu, din ve dünya telakkisini, bunların oluşturduğu fikriyat ve
değerler sistemini kast ediyorum. Bu sistemin merkezinde Batılı insan vardır. Onun dini dışlayan, insandan
başka otorite kabul etmeyen, nesneler alemi dışında bir hakikat bulunmadığını iddia eden pozitivist,
rasyonalist, seküler fikriyatını kast ediyorum. Elbette Batılı insana mahsus bu fikriyat ve değerler sistemi,
Batı’nın ekonomik, askerî, teknolojik? alanlardaki baskın konumu sebebiyle İslam aleminde de etkili olmuş,
bir takım Müslümanların Batı’nın geldiği bu noktayı mutlaklaştırması sonucu İslam Dünyası’nda bir “çözülme
ve tuğyan” süreci başlamıştır: “Batı, geldiği bu noktaya Protestan din anlayışı sayesinde gelmiştir. Dolayısıyla
biz de ancak eski/klasik din anlayışımızı terk ederek bu noktayı yakalayabiliriz” şeklindeki bu peşin kabul,
Ümmet-i Muhammed’i itikaddan fıkha, Sünnet’ten Kur’an’a bütün varoluş alanlarında Batılı değerler sistemi
doğrultusunda bir “yabancılaşma”ya, bir “savrulma”ya itmiştir. Kasdettiğim budur.
Modernlik bize her türlü tüketim kültürünü aşılıyor. Bir yandan müslüman bir kimliğimiz var. Müslümanca bir
modernlik oluşturmak mümkün değil mi?
– İslam ve modernite yanyana duramaz. Teorik olarak dahi böyle olabileceğini düşünmek tatmin edici değil.
Söz gelimi kadın-erkek ilişkileri, kadının toplumdaki yeri ve rolü.. Modern Müslüman kadın, eğitim görmüş
entelektüel yanı gelişmiş, erkekle birlikte iş sahasında olmak istiyor. Dışardaki hayatı erkekle birlikte inşa
etmek istiyor. Buna İslam’dan imkan arıyor. Burda vakıa ile naslar çatışıyor. Böyle bir durumda nassı tevil
etmeye çalışıyoruz. Olguyu esas kabul ettiğimiz için, onu değiştirmeyi düşünmüyoruz da, nassı bir şekilde
olguya dönüştürmek için çabalıyoruz. Oysa doğru olan olguyu nassa uydurmaktır. Allah’ın rızasını arayan bir
insan için aksi söz konusu olamaz.
**CENNET KADINLARIN DEĞİL ANNELERİN AYAKLARI ALTINDA…**
Kadının dışardaki varlığından vazgeçmesi olgunun nasa dönüşmesi midir? Bunun nasıl olacağını
düşünüyorsunuz?
– Vazgeçmesi değil ama dışarda kadına ne kadar ihtiyaç duyuluyorsa, o kadar dışarda olması lazım. Mesela
kadın hastaların tedavisinde kadın doktorlara duyulan ihtiyaç burda baz nokta oluşturabilir. Kadının olması
gerekir dediğimiz sahalarda elbette kadınlar olsun. Ama ‘İslamcı feminist’ yazarların bununla yetinmediğini
biliyoruz. Onlar hayatı ortadan ikiye bölelim, kadın erkek hayatı ortak paylaşalım diyorlar. Burda çatışma
çıkıyor. Bu naslar ile bağdaşmıyor. Kuran-ı Kerim’de saliha kadın itaatkar kadındır buyuruluyor, burada
verilen mesajı anlamakta zorlanıyorlar. Nebevi mesajlar toplumda bunun oluşması için gönderilmiş ve müthiş
bir dönüşüm sağlanmış.
Kadının itaatkar olmasından kasıt nedir?
– Günümüzde kadını erkekle yarışan bir varlık olarak düşünüyorlar. Sanki kadının rolü tarihte erkekler
tarafından çalınmış, şimdi ise modern zamanda kadının dışarda daha fazla var olmasını savunarak
kendilerince geçmişin rövanşını alıyorlar. Kadın toplumu inşaa eden bir varlıktır. Kadın kendisine verilen
misyonu yani anneliği yerine getirdiğinde cennet ayaklarının altına seriliyor. Dikkatinizi çekerim cennet
kadınların değil annelerin ayakları altındadır!
Kimi kadınlar, geçimini sağlamak için çalışmak zorunda. Doktor olamayan kadın çalışmasın mı?
– Eşinden ayrılmış ya da eşi vefat etmiş kadının ailesinin geçimini sağlamak amacıyla çalışmasında bir beis
görmüyorum. Bugünün şartları onu buna mecbur ediyor. Aslolan bu durumda ona devletin sahip çıkması, kolkanat
germesidir. Ama bugün böyle bir imkân olmadığı için bu durumdakı kadın, meşru sınırlar içinde
çalışabilir. Kadınlar töre baskısından, eğitimsizlikten, İslami anlamda yoksun zihniyetlerden kaynaklı çok
sıkıntılar çektiler. Fakat bunlar bizi modernitenin dizayn ettiği kadın erkek ilişkilerine götürmemeli.. Bunları
İslam’ın pratize ettiği şekilde düzenlemeliyiz.
**İNSANLIK MODERNİTE İLE YOLDAN ÇIKTI**
Gelenek-modernite bizi nereye götürür?
– Modernite bir sapmadır. Aslolandan uzaklaşmadır. Biz asıl olana gelenek dersek, belki bir anlamada onu
kategorize etmiş oluyoruz. Geleneğin miadı dolar mı? İslamiyet’i bir gelenek olarak görenler var. Aslında
geleneksel ve modern olan birşey yok. İnsanoğlunun asırlardır yaşadığı bir dünya algısı var. Mümin müşrik
farketmez, o hayat algısı diyor ki; şuan tanık olduğumuz küreselleşmeyi tarih boyunca görmedik. Modern
zamanlarda idrak ettiğimiz kitlesel ölümlere daha önce şahit olmadık. İki dünya savaşında 100 milyon insan
öldü. Yani şuan vardığımız sonucun, insanoğlunun yoldan çıkmış halinin sebebi modernitedir.
Modernite içinde kalarak Müslümanca bir modernlik oluşturmak mümkün değil mi?
– Hayır değil. Çünkü modernitenin üzerine oturduğu temel protestanlıktır. Bunda katolisizmin de etkisi var.
Onun Batı’da toplumda üzerinde kurduğu dayanılmaz bir baskı vardı. Bu süreci yaşayan batılı insanlar dini,
hayatın dışına itmeye başladılar. Kiliseden bağımsız kalınarak hala dindar olunabileceğini söylediler. Bu bir
eşikti ve eşik protestanlığın katolikliği devre dışı bırakmasıyla aşıldı. Protestanlık bireyin din yorumunu öne
çıkardı. Aydınlanma Çağı’na gelince protestanlığın katolilisizme yönelttiği tenkid, bütün olarak akıl tarafından
dine yönlendirildi. Bu defa din kurumu yani kilise hedefe konuldu. İnancın yerini bilim, kilisenin yerini seküler
kurumlar aldı. Din bütün olarak devre dışı kaldı. Artık amentü diye birşey varsa onu da bilim yazacak zaten
gelinen noktada şuan insanı aşan bir amentü de yok. Aydınlanmayla birlikte insanoğlunun hayatına ahireti
hiçe sayan sekülerizm girdi. Dindışılık ya da dünyaya özgülük insanının çıkarlarını merkeze alan zihniyete
iyice yerleşti. Sekülerizm din eksenli ya da dünya ötesi bir yaşamı kabul etmiyor. Ruhu olmayan seküler
maddesel insanı ortaya çıkarıyor. Ekonomik olarak ne düşünüyorsa aslolan odur.
**Modernliği İslam’ın Lutherler’i savunuyor**
İslam dünyasında dinde reform hareketini savunan insanları da bu sınıfta sayabilirmiyiz?
– Bunlara Avrupalılar İslam’ın Lutherler’i diyorlar. Çünkü Luther’in Hrıstiyanlık’ta gerçekleştirdiği kırılmayı,
bunlar da İslam’da gerçekleştirmek istiyorlar. Yani nihai noktada Weber’in protestanlaşmadan
kapitalistleşemezsiniz tesbitinin gereği olarak İslam’ın protestanlaşması ve sonrasında kapitalistleşme
meydana gelecek. Sekülerleşme Batı içinde makul sayılabilir, çünkü kilisenin baskısı var; ekonomik
kalkınmayı yasaklıyor, cennetten arsa satıyor, engizisyona götürüyor, ayaklara ve akıllara pranga vurduruyor.
Ama İslam’da böyle bir despotizm yok ki sekülerleşmeye gerek kalsın.. Dolasıyısıyla İslam’a karşı protestan
bir hareket bizi tırnak içinde ‘normalleşmeye’ değil, dinde tahrife götürüyor. Biz biliyoruz ki Kur-an ve sünnet
tahrif olmadı.
İslam’ı protestanlaştırma girişimlerine neden ihtiyaç duyuyorlar?
– Modernitenin dünya hakimiyeti, teknolojinin insanları getirdiği nokta bunun arka planında olan sömürü ve
kölelik gibi unsurlar görünür anlamda Batı’ya bir ‘avantaj’ sağladı. Batı ülkeleri zengin oldu, kalkındı buna
karşılık islam dünyası geri kaldı. İslam’ın bu konuda bir arızası yok ki, sorun batıyı yanlış anlamaktan ve iyi
tahlil edememekten kaynaklanıyor. Batı sermaye birikimini sömürü üzerinden sağladı. Eğitimi dahi bu
altyapıya yaslanarak sağladı. Batı ahiretini kaybettiği için hayatı dünyadakinden ibaret sayıyor. Max Weber
birşeyin altını çiziyor: “Protestanlaşmayla birlikte artık makbul Hrıstiyan kiliseye giden, vergisini ödeyen,
kendisini tanrıya adıyan değil çok çalışan, üreten, rekabet yapan Hırıstiyan oldu.’
İslam’ın protestanlaştırılma çabaları da dinin sadece ahiret hayatına ilişkin söylemlerde bulunmasını istiyor…
– İslam modernistleri bize bunu söylüyor işte… Ahiretinize yatırım yaparken dünyanızı kaybediyorsunuz
diyorlar. İkisini dengeli götürmek lazım. Ama bu bizi hiçbir zaman modern Batılı’nın geldiği seviyeye getirmez.
Yani düşünün Müslüman’sınız, zenginsiniz, sermaye sahibisiniz ve İslam sizi infaka öyle bir teşvik ediyorki bir
anda gözünüzü yumup bütün servetinizi tasadduk edebilmenizi istiyor. Hz. Ebubekir’i Hz. Osman’ı
düşünün… Bu örnek insan tipini batıda da doğuda da göremezsiniz. Oysa bugün dünyada ayakta kalmak
için sermayenizi korumakla bile yetinemezsiniz, durmadan büyümek zorundasınız. İşte o yüzden en başında
söylediğim gibi İslam ve modernite bir arada bulunamaz. İslam’da isâr diye bir kavram var; ilk önce kardeşini
kendine tercihi teşvik ediyor. Bu aslında infak ve tasaddukun zirvesidir. Müslüman yarınını düşünerek hareket
eden insan değildir.
**‘Müslüman hataya göz yummaz’**
Modern zamanların Müslüman kimliklerinde neleri eksik görüyorsunuz?
– Modernitenin getirmiş olduğu din algısı hepimize bir miktar bulaştı. Ekonomiye bakışımızda, dünya
yaşantımızda, kadın-erkek ilişkilerinde vb. bir çok alanda kendisini ortaya koyuyor. İmanımızda,
algılarımızda, bilgi seviyemizde sorun var. İkincisi İslam’ın pratiğinden büyük ölçüde yoksun olduğumuz için o
Müslüman bireyi bulamıyoruz. Bütün ölçüler Kur’an’ da.. İslami ilimleri yeterince hayatımıza entegre
edemiyoruz. Akli (matematik, edebiyat, mantık ilmi vb) ve nakli (tefsir, kelam, hadis, fıkıh ilmi vb.) olarak ayırt
etmeden ilim Çin’de olsa gidip öğrenmemiz gerekiyor. En önemli eksiğimiz bu..
Peki modernizme karşı en genel manada neler yapmalıyız?
– Modern hayat çoğulcu bir toplum gerektiğini ve kimsenin bir başkasının yaşam tarzına müdahele etmemesi
gerektiğini vurguluyor. Sen ona saygı duyacaksın, o sana saygı duyacak. Nasslar bize diyor ki emri bil ma’ruf
nehyi anil münker yapmalısın, olgular ise hayır bir başkasının yanlışına saygı duyacaksın… Peki ama biz
Müslüman’ız, bir başkasının yanlışına göz yumacaksak, onu güzel bir dille ikaz etmeyeceksek ne anlamımız
kalır. Bu bizim sorumluluğumuz, bu bizim varoluş gayemiz.
**********
KAYNAK: http://darulhikme.org.tr/darulhikme/tr/2012/01/22/cennet-kadinlarin-degil-annelerin-ayaklari-altinda/