M. Kemal’in Putlaştırılması ile ilgili Doç. Dr. Fikret Başkaya’nın mükemmel yorumu
Kişiyi yüceltmekle kişiye tapma arasında doğru yönde bir ilişki vardır. Fakat asıl amaç yüceltilen kişi değildir.
Yüceltme, mistifikasyon yaratmak içindir. Böylelikle tarihsel olaylar çarpıtılmak istenir. Tarihsel olayları
çarpıtmaktan amaç da, sınıfsal çıkarları gizlemektir. Tarihsel olayların çarpıtılmasında, bir liderin kişiliğinin
arkasına gizlenmek ekseri başvurulan bir yoldur.
Bir Osmanlı Paşa’sını yarı-ilâh durumuna getirenler, elbette bunu boşuna yapmadılar. Sınıfsal çıkarların bir
gereği olarak, M. Kemal’i putlaştırdılar. Aslında Paşa’nın putlaştınlmasının nedeni, başarılan şeylerin
büyüklüğünden çok, emekçi kitlelerden gizlenmesi gerekenin öneminden kaynaklanıyordu. Mustafa Kemal’in
yaptıkları, bir başka Mustafa’nın, Mustafa Reşit Paşa’nın başlattığı “olaylar” zincirinde sadece bir halkaydı,
üstelik zincirin büyük bir halkası da değildi.
Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet, Cumhuriyet yarı-sömürgeleşmenin aşamalarıdır. Oysa resmi ideoloji ve kişi
kültü üreticileri tarafından Cumhuriyetin kurulması yarı-sömürgeleşmenin sonu olarak gösterilmek
istenmiştir…
Bir üretim tarzı olarak kapitalizmin her gelişim aşamasına, her tarihsel dönemine uygun düşen sömürü
yöntemleri oluşuyor. Siyasal plandaki bağımsızlık bu bakımdan yeterli olmadığı gibi, Türkiye daha önceki
dönemde de siyasal bağımsızlığını yitirmiş bir ülke değildi.
M. Kemal Tanzimat geleneği dışında değil, söz konusu geleneğin en radikal sürdürücüsüydü. Ne ki, resmi
ideoloji tarafından ısrarla Tanzimat geleneği dışında gösterilmeye çalışıldı. Cumhuriyet aydınları kişi kültü
üretip kişiye tapma yolunu seçtiklerinde, buna mecburdular. Şevket Süreyya Aydemir; “İnkılâbımızı oturtmaya
ve Atatürk’ü putlaştırmaya mecburduk… Ama şimdi size ifade edeyim, kitabımda da yazdım: Kahraman
putlaştığı zaman ölür”[*] diyor. (…) Tarihsel olayları tahrif ederek ve gerçeğin saptırılmasıyla hegemonya
boşluğunu doldurabilirlerdi…
Dünyada sağlığında ve ölümünden sonra M. Kemal kadar anıtı dikilmiş, heykeli, büstü yapılmış, resimleri
çoğaltılmış bir başka lider herhalde yoktur. M. Kemal heykel ve anıtlarının yapılmasından pek çok
hoşlanıyordu, ilk anıtı 1927’de Sarayburnu’nda dikilmişti. Daha sonra heykel ve anıtları görülmemiş
boyutlarda arttı…
5 Ağustos 1935 tarihli (M. Kemal’in hayatta olduğu tarih) Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan bir haberde;
“Atatürk yarım bir ilahtır; Türkler’in babasıdır. Hiçbir devlet şefi için hayatında bu kadar heykel dikilmemiştir;
ne Mussolini’nin ne Hitler’in, ne de Lenin’in anıtları onunkilerle ölçülemez” deniliyordu.
Öyle görünüyor ki, yapılan heykeller, anıtlar vb. ideolojik hegemonya boşluğunu doldurmanın bir aracı olarak
görülüyor.
**********
KAYNAK: Doç. Dr. Fikret Başkaya Paradigmanın Iflası, Doz Yay., Ist., 1991, sayfa 87, 88.
[*] Abdi İpekçi’den Aktaran A. Dilipak, Bir Başka Açıdan Kemalizm, Beyan Yay. 1988. sayfa 387.