“Kont Sforça, bu Mondros mütarekesinden (ateşkesinden) bahsederken, İngilizlerin kara ordusuna karşı
mutedil davrandığını söylüyor. Donanmanın hemen teslimi istendiği halde kara ordusunun ilgasından veya
hemen terk-i silah etmesinden bahsedilmiyormuş. Bilakis sadece seferberliğin ilgası taleb olunurken, dahilde
(içerde) asayişin temini ve hududların muhafazası bunun için lazım gelen ordu miktarı terhisten (silah
bırakmaktan) istisna ediliyormuş!.. Kont Sforça bunda gizli bir maksad görüyor ve diyor ki: “İngiltere
hükümeti, Osmanlı devletinin mirasçıları arasında şimdiden bir ihtilaf görüyor ve mutad (adetleri üzere) olan
ikiyüzlü siyasetiyle şunu istiyor: Eğer müttefiklerin (Fransa, Italya vs.) talebleri İngilizleri sıkacak bir şekil
alırsa, henüz mukavemet kabiliyeti olan Türkleri kendi menfaatleri için kullanabilir bir mevkiye koyabilsinler.”
[1]
“Bu durumdan anlaşılıyor ki, daha mütarekenin (ateşkesin) imzası günü, yani padişahın Anadolu’da bir
kuvvet teşkilini hayalinden bile geçirmediği bir zamanda İngilizler (Kont Sforça’nın fikrine göre) bu kuvvetin
teşkilini düşünmeye başlamışlar, hatta bunun için Mustafa Kemal Paşa’yı, Sultan Vahideddin’den evvel
bulmuşlardır. Sultan Vahideddin ve Sadrazam Ferit Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı, “Memlekette büyük şöhreti
vardır. İtimat edilecek namuslu bir adamdır” diye İngilizlere karşı müdafaa edip Anadoluya göndermeye
çalışırken, Mustafa Kemal Paşa’da İstanbul’da İtilaf Kuvvetleri İleri gelenleri ile münasebette bulunuyor ve
onlardan talimat alıyordu.”[2]
Peki bu sırada Ravlinson ne yapmaktadır?
İngiliz işgal komutanlığının Osmanlı hükümetine çıkarttırdığı Mustafa Kemal’in tutuklanması yönündeki emrin
uygulanmasını takip etmekte midir?
Hayır, etmemektedir. Ravlinson baştan savma bir iki uyarı dışında hiç bir şey yapmaz.
Görünen odur ki, İngilizler İstanbul yönetimini, Anadolu insanının gözünde küçük düşürecek davranışlara
zorlarken, karşı çıkar göründükleri Mustafa Kemal ve kadrolarını da gizliden gizliye desteklemektedir?
Acaba niçin?
Bunlar hala cevabı bilinmeyen sorulardır.
Sanki gizli bir el Mustafa Kemal’i koruyor Anadolu’daki mücadele gücünü kontrolü altına alması için
çalışıyordu.
***
Mesela, “Üçüncü Ordu Kumandanı Cevad Paşa tarafından tayin edilen miralay Selahaddin Bey’i `Anadoluya´
bir `İngiliz gemisi´ götürmüştü.”[3]
Niçin?
“Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a muvasalatı (varması) sırasında Sadrazam Ferit Paşa ve Erkanı Harbiye
Reisi Cevad Paşa’ya yazarak Samsun müfettişliğine Hamid Bey isminde bir zatı tayin ettirmiştir.[4] Bu zatın
daha sonra Dahiliye Nazırı ile arası bozulduğu için azline karar verildiği halde, İngilizler yerinde bırakılması
için İstanbul hükümetine müracaat etmişlerdir”[5]
Niçin?
“25 Eylül 1919 tarihinde yani daha Kuvay-ı Milliye’nin herhangi bir mevcudiyeti görülmeden General Salliklad,
Fuat Paşa nezdine, bir erkan-ı harb binbaşısı ile İngiliz kontrol zabitanından mürekkep bir heyeti Eskişehir’e
gönderdi. Bu hey’et “İngilizlerin Ahval-i Dahiliye’ye ve Kuvay-ı Milliye’ye katiyen müdahale etmeyeceklerine “
dair söz verdi.[6]”[7]
Niçin?
1919 yılı yazında Sultan Vahideddin Anadolu’daki isyanı bastırmak üzere güvenilir kuvvetlerinden iki fırka
teşkil edip Anadoluya sevk edileceğini söyleyince, İtilaf Devletleri mümessilleri (temsilcileri) buna asla
müsaade etmediler. “ Bu mütareke (ateşkes) şartlarına aykırıdır, terhis yerine yeniden silahlanma mı
yapacağız?[8] dediler.
Niçin?
“Yine aynı tarihlerde İngilizler Merzifon’da bulunan İngiliz kuvvetlerinin geriye alınması halinde, “Kuvay-ı
Milliye’nin memnun olup olmayacağını” sordular. Kuvay-ı Milliyece ”Pek memnun oluruz” cevabı verildi. Onlar
da hemen Merzifon’daki kuvvetlerini ağırlıkları ile birlikte evvela Samsun’a, oradan’da İstanbul’a çektiler.[9]
Niçin?
Dagobert Von Mikusch bu hususa dikkat çekerek, “Hakikaten şayan-ı hayret bir şey” diyor ve ilave ediyor:
“Galipler (İtilaf devletler ) General’e (Yani Mustafa Kemal’e) hazırlıklarını yapması için lazım gelen bütün
rahatı ve kafi vakti verdiler ki, bunun neticesi kendi sulh muahedelerinin (barış antlaşmalarının) bozulmasını
mucip olacaktı.”
İngiliz siyasetinin “zahir görünüşüne zıt düşen” ve örnekleri çoğaltılabilecek bu hadiseler, niçin ve nasıl oluyor
da bu tarzda cereyan ediyordu?
Dagobert Von Mikusch’a bakarsanız: “Mustafa Kemal’in İngilizlerle gizli bir anlaşma yapmakta olduğunu ve
bu anlaşmanın daima da gizli kalacağını”[10] kabul etmek gerektir. Anlaşılmaktadır ki, Mustafa Kemal Paşa,
harici (dış) görünüşe rağmen “İngiliz siyasetine uygun bir harekat tarzı” takip etmiştir.”[11]
Niçin?
“Erzurum ve Sivas Kongreleriyle Büyük Millet Meclisi’nin ilk zamanlarında “Makam-ı Hilafet” ve hatta Sultan
Vahideddin’in şahsına hududsuz bir surette bağlı gözüken M. Kemal Paşa, kendini sağlama aldıktan sonra
artık meydan okumaya başlamıştır. Bu devredeki beyanlarının hakim manası şudur: “Halife ve O’na bağlı
olanlar düşmanlarla beraberdirler, binaanaleyh haindirler.” İngilizlerin bu ifadeye mukabeleleri de “Halife
bizimle, hatta Yunanla beraberdir!” tarzında oluyordu, ki bu da mefhum-i muhalif yoluyla aynı kapıya
çıkıyordu.
Gerçekten İngilizler Padişah’ı hain gösterebilmek için bir takım hareketlere icbar ediyorlardı. Halifenin
İngiltereye karşı güya bir muvazaa (danışıklık) silahı olarak başvurduğu “Kuvay-ı İnzibatiye”[12] ve mahud
(bilinen) “fetva”lar[13] gibi…”[14]
“Dikkat edilirse İstanbul’daki silah depolarının kapılarına Hindli Müslümanları koyarak “din kardeşliği”
saikasıyla Kuvay-ı Milliyeciler’in bu depolardan, Anadolu harekatını muvaffak kılacak silahları kaçırmalarına
göz yummak da İngiliz siyasetinin bir gafleti değil, mahirane bir surette ortaya çıkarılmış bir siyasi taktiği idi.
O kadar ki, İngilizler Kuvay-ı milliye ile ilk temas hattı olan Eskişehir havalisindeki kuvvetlerini de bu Hind
Müslümanlarından seçmiş bulunuyorlardı!…
Diğer taraftan, Mustafa Kemal Paşa da İstanbul Hükümeti, Hilafet ve Saltanat Makamı ile Anadolu’nun
arasını açmak için hudutsuz bir gayret sarfetmişti. Çünkü bu devleti ele geçirmeyi çoktan kafasına koymuştu”
[15]
Burada da İngilizlerin bir takım soru işaretleri oluşturan tavırları dikkat çekmektedir.
İngilizler o kadar mahirane bir siyaset takip ettiler ki: İstanbul’daki Meclis-i Mebusan’ı basıp dağıtmaları bile
mebusların Ankara’ya gitmeleri ve bu suretle İstanbul’u çökerterek orasının takviyesini temin içindi. Hatta
Ankara’ya kaçacak mebusların pek çoğunu “heyet-i Nasiha” namı altında yine kendileri götürmüşlerdir.[16]
Niçin?
Hakikaten İstanbul’daki Meclis-i Mebusan’ın dağıtılmasında Ankara’nın kuvvetlenmesini ve siyasi faaliyetlerin
merkezi haline gelmesini istemek gibi anlaşılması güç bir İngiliz siyasetinin dahli olduğundan şüphe yoktur.
Ancak ehemmiyetli olanı şudur ki, İngilizler bu hareketi M. Kemal Paşa ve Rauf Orbay ile anlaşarak
yapmışlardı. Rauf bey bu anlaşmayı, adeta ifşa edercesine şöyle ifade etmektedir:
“Rauf Bey’in bu işte de üzerine aldığı `Anadolu’da Milli Meclis’in ve dolayısıyla Milli Hükümet’in kurulmasını
temin için İngilizler’i İstanbul’da toplanacak meclis’i basmağa tahrik için gerekirse nefsini feda etmek´
vazifesini yine bir büyük fedekarlık…[17]”[18].
Daha ehemmiyetli olanı şudur ki, Rauf bey Anadolu’da milli bir kıyam hazırlayan Erzurum ve Sivas
Kongrelerinin “Heyeti Temsiliye” namı verilen icra heyetine dahil olduğu ve bu bapta Mustafa Kemal
Paşa’dan sonra ikinci derecede faal bir şahsiyet bulunduğu halde 12 Ocak 1920’de İstanbul’da açılan Meclis’i
Mebusan’a “Sivas Mebusu” sıfatıyla girmiştir. İngilizler Kuvvayı Milliyecilere yardım edenlerin idam
edileceklerine dair sokaklara çarşaf gibi ilanlar asmış bulundukları halde M. Kemal Paşa’nın bu en yakın
arkadaşını daha İstanbul’a adım attığı anda tevkif etmek yerine O’na manidar bir hareket olarak Meclis’in
dağıtılmasına kadar dokunmadılar!.. Malta dönüşünde İstanbul’a uğrayan bir gemiden çıkmayarak
İnebolu’dan M. Kemal Paşa’nın yanına gitmesine de ses çıkarmadılar.
Niçin?
Aynı şekilde İsmet Paşa da –zorla götürülmüş olsa bile- bir kere Ankara’ya iltihak ettikten ve bu iltihak alayişli
(gösterişli) bir surette efkarı umumiyeye (kamuoyuna) ilan edildikten sonra elini kolunu sallayarak İstanbul’a
gelip
Ankara’ya dönmüştür. Bu manidar ziyarete de İngilizler seyirci kalarak O’nu tevkif etmeyi acaba NIÇIN
düşünmemişlerdir. [19]
İstanbul-Ankara rekabetinde Ankara bu Malta sürgünlerinin İngiliz esirler ile trampesi başarısıyla çok önemli
derecede prestij kazandı.
İngilizler NIÇIN Ankara’nın prestijini artıracak bir harekette bulundular?
**********
KAYNAKLAR:
**********
[1] Dagobert Von Mikush, Gazi Mustafa Kemal, sayfa 149’dan aktaran Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve
Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-1993,sayfa 162.
[2] Dagobert Von Mikush, Gazi Mustafa Kemal, sayfa 164’den Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle
Hilafet, İstanbul-1993,sayfa 162.
[3] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, sh:32’den Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-
1993,sayfa 163.
[4] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, sayfa 32.
[5] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, sh:35’de yer alan Rafet Paşa’nın telgrafı, Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve
Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-1993,sayfa 163.
[6] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, sayfa 101.
[7] Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-1993,sayfa 164.
[8] Dagobert Von Mikush, Gazi Mustafa Kemal, sh: 184’den Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle Hilafet,
İstanbul-1993,sayfa 164.
[9] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, sayfa 101.
[10] Dagobert Von Mikush, Gazi Mustafa Kemal, sayfa 224.
[11] Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-1993,sayfa 165.
[12] Kuva-yı İnzibatiye hareketinin mutlak manasıyla bir muvazaadan ibaret olduğunu anlamak için bakınız:
Tarık Mümtaz Göztepe, Sultan Vahideddin Mütareke Gayyasında, İstanbul, 1969, sayfa 269 vd.
[13] Mustafa Kemal’i asi ve bagi ilan eden mahud fetvanın tamamen İngiliz süngüsünün zoruyla temin
edilmiş ve neşrettirilmiş olduğunu Fevzi Paşa(Çakmak)’nın Ankaraya iltihakinde Büyük Millet Meclisi’nde irad
ettiği nutuk kat’i bir surette ortaya koymaktadır. Bakınız : Zabıt Ceridesi, c:1, Ankara 1940,sayfa 90 vd.
[14] Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-1993,sayfa 172-173.
[15] Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-1993,sayfa 175.
[16] Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-1993,sh. 173.
[17] Feridun Kandemir, Hatıraları ve söylemedikleri ile Rauf Orbay, İstanbul-1965, sh. 45.v.d.
[18] Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-1993,sh. 174.
[19] Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceğiyle Hilafet, İstanbul-1993,sy: 174-175.
NOT: Erol Karayel’den alıntıdır