Milis General Cevat Rifat Atilhan Merhum’un, “31 Mart Faciası” adlı eserinin ön sözünden iktibas edilmiştir.
31 MART FACİASI
Türk tarihinin sayılı ve tipik hâdisesi olan 31 Mart faciası denildiği gibi bir irtica vak’ası mıdır, yoksa bir ihtilâl mi?Şimdiye kadar bu mevzuda yazılan eserlerin hep-sinde, hakikat ve oynanan câniyâne oyunu gürültüye getirmek ve bu çok mühim hâdiseyi tarihten ve millet-ten gizlemek için çok fazla gayret sarf edildiği ve zatı meseleye asla temas edilmediği görülmektedir.Daha garibi, bu mühim mevzu hakkında neşriyatta bulunan gayretkeşlerin ve taraf tutanların bazıları isimlerini açıklamaktan bile çekinmişlerdir.Milletimizin, çok uzun süren bir gaflet uykusundan henüz uyanamadığı bir sırada patlak veren bu âzim fesatta birçok mânalar ve hakikatler gizli olduğu halde,maalesef hiç bir kalem sahibi düşmanlarımızın marifeti ve eseri tertibi olan bu yüz karasına el koymaya ve yaraya neşter vurmağa cesaret etmemiştir.Halbuki milletimizin 31 Mart mürettep ihtilâlinden alacağı pek çok dersle olduğu gibi, bu menfur hâdisenin iç yüzünde de gayet mühim, acı ve tüyler ürpertici hakikatler mevcuttur. 31 Martı hazırlayanların meydana getirdikleri plânlı gürültü ve ruhlara aşıladıkları dehşet ve korku o kadar büyüktür ki: Aradan elli yıl geçmesine rağmen hâlâ es-kisi gibi bir sinme ve çekinme mevcut olduğu inkâr edilemez.
Bu kitapta isnat ettiğimiz deliller, tahliller ve
mu-teber
vesikalarla şunu isbat etmek istiyoruz ki:31 Mart kanlı vak’ası; Türk milletini topyekûn dize getirmek ve muazzam vatanımızı parçalamak, bir kısmı üzerinde de kendi saltanatlarını kurmak için Siyonizm ve Farmason işbirliğinin yarattığı sistemli ve plânlı bir suikastin ta kendisidir.Buna dair şimdiye kadar söylenen ve yazılanların çoğu hep acı hakikati ve düşman oyununu tarihten ve milletten gizlemek içindir. Artık tarihe gömüldüğü zan olunan bu meseleye kimse temas etmeğe cesaret etmesin ve facianın iç yüzü aydınlanmasın diye daha geçenler-de neşredilen avuç içi kadar bir broşürün başında, 31 Mart felâketinin:«Softalar ve istibdat artıkları tarafından iğfal edilmiş ve halkın ayaklanması ve yahut cehalet ve zulmetle ilme ve aydınlığa bir baş kaldırma» şeklinde tasvir
edilmiştir.
Tarih hiç bir zaman bu kadar tahrif edilmemiş ve bir millet alel ıtlâk böylece tahkir edilmemiştir.Bütün bu eserler milleti sahil ve mürteci göster-mekten menfaat bekleyen ve bu sayede ayakta duran giz-li ve maksatlı düşman teşekküllerinin eseridir.Evet kültür bakımından geriyiz. Bunu hepimiz biliyoruz Düşmanlardan öğrenmeğe de ihtiyacımız yoktur.Bu gün hâlâ yirmi bin köyümüzün mektepsiz olduğunuda biliyoruz.Koskoca imparatorluğumuzun asırlar boyunca tekmil ağır yükünü tek başına taşımış olan kerpiç Anadolunun bahtsız evlâtları hâlâ medeni bir yuva, medenî bir köy ve lüzumlu bir tahsilden mahrumdur. Onu gerici cahil gösterip bu perde arkasında ipliklerini boyayan, dolaplarını döndürenler de zerre kadar samimiyet olsa idi şu yarım asır için de, kerpiç Anadolu’nun harap manzarasını değiş
tirmek için bir miktar gayret ve hüsnüniyet sarfetmeleri
gerekirdi.
Türkün ezelî düşmanları tarafından hazırlanan vesahneye konan bir hâilenin temcit pilâvı gibi ikide birdeortaya dökülmesi sebepsiz değildir. Milletin bir gün uya-nip, kendisinden gizlenen bu son hakikatler meyanındaşu 31 Mart isyanında iç yüzüne nüfuz etmesi korkusu,müslüman Türk düşmanlarını zaman zaman faaliyete sü-rüklüyor.Ne zaman millette bir uyanıklık, bir ilerleme ham-lesi müşahede edilse, yahut mânevî benliğine vurulan zin-cirleri parçalamak azmi belirse derakap hüviyetleri vemaksatları malûm zümreler, ayaklanır ve bu mürettep,sahte, 31 Mart faciasını ileri sürerek en masum ve meşruhareketleri olduğu yerde boğmaya çalışırlar.İstiklâl ve hürriyet aşkı, adalete hasret, terakki
vetekâmül
gayreti gibi bir milletin en meşrû ve tabiî hakkıolan mefhumlar ne zaman millet’mlzin gönlünden ve ru-
hundan
tam bir
samimiyetle
fışkırsa hiç vakit geçirmeden
dönme siyonist ve farmason triyomf virası faaliyete ge-çer. Yılan basını kaldırır.Gazeteleri var yazarlar, köse baslarını tutmuş hatip-leri var konuşurlar. Bizim, yani milletin özünü ve ruhu-nu teskil eden cogunlugunun gazetesi yoktur. Yazamayız.Fırsat vermezler konuşamayız. Daima itham edilen, dai-ma siyonist, mason ve dönmenin hedefi târizi olan insan-ların ve bu arada Türk müneverlerinin ölü gibi sessiz,
müslüman
Türk zenginlerinin taş gibi hissiz, din hiz-
metkârlarının pasif ve çekingen hareketleridir ki
düşman-larımızın
cesaretlerini arttırmış ve bu cesaret kudurmuş bir mahiyet almıştır.Zaman zaman ve durup dururken masum sessilikleri yi
rtan
şarlatan ve necabetsiz bir yaygara afaka yükselir,salyalı ağılardan şu sözler dökülür:
i r t i c a a a a a a . . ,
Ve hiç bir defasında milliyetçi ve mukaddesatçı, va-tansever Türk kalemlerinin el birliği ile bu menfur yay-garaya cephe aldıkları görülmemiştir…Ne yazık ki dâima yedeo-masonik kaynaklardan orta-lığa fışkıran bu çirkef, bu iftira dâima bir müddet için bizi sindirir, pusturur ve susturur…Bu aziz ve mukaddes yurtda, akıl ve mantıktan, din ve imandan zerre kadar nasibi olan tek bir fert tasavvur edilemez ki ne irticaî, arzulasın, re de cehaleti körüklesin. Eğer bize sonu gelmez tarizler ve taarruzlarda bulu-nan insanlar ve cemiyetlerde kıl kadar bir hüsnüniyet olsa idi, milletin irfanına ve refahına hizmet eder, ayağına çarıklarını takar, Anadolunun nur ve ziya, ilim ve irfandan mahrum ücra köşelerinde bu uğurda emek ve gayret sarf edenler nur ve ziyayı sadece mason localarına maske etmezlerdi…Bunun içindir ki 31 Mart faciasını ele ve kaleme al-dik, Onda gizli olan bir çok tertipleri, iğrenç entrikaları, vicdansız oyunları açıklamak istedik.Bu, bizlerce lüzumlu bir ders ve başımızı öne eğip aczimize, zaafımıza, gafletimize ağlanacak mevzudur.Esasa girmeden evvel Türk edibi ve mütefekkiri feylesof Rıza Tefvik Beyin mahkeme huzurunda söylediği şu şayanı dikkat sözleri başa alıyorum:— Hâkim Bey, Allah bizi affetsin… Günahımız çok büyüktür. 31 Mart uydurma ihtilâli hazırlandığı zaman ben Talât Beye:Bundan tevakki edilmesi lâzım geldiğini söyledim.Beyhude yere kardeş kanı dökülmesinin ne büyük cinayet olduğunu anlattım. Bunun fena aksülâmeller doğura
cağını da hatırlattım, aldığım cevap şu oldu:— Ne yapalım Rıza Bey… Cemiyetin paraya ihtiyacı var. Bizim ihtiyacımızı ancak Yıldız Sarayının zenginliği karşılayabilir…Nazırlık etmiş, saçı sakalı ağarmış muhterem bir za-tın adalet huzurunda söylediği bu sözler, bu tarihî muammanın tekmil meçhullerini çözmeğe kâfi gelir ise de, biz, elde mevcut delillere ve ipuçlarına göre bu facianın bütün karanlık taraflarını aydınlatmağa çalışacağız. Tarihe olan bu hizmetimiz, gelecek nesiller için dâima bir ibret levhası ve bir acı ders olarak kalsın…
31 Mart kanlı hailesi, ne bir başlangıç, ne de bir son-dur. Kökleri derinlerde ve yakın mazimizin karanlıklarında gizlidir. Bizim idaremizi düzene koymak, milletimizi Avrupaî bir terakki yoluna sokmak, ıslahat yapmak gi- bi iddiaların hepsi birer bahaneden ibarettir. Büyük Türk imparatorluğunun sayısız servetine göz dikenler, bize hep bu yaldızlı maskelerle hulûl etmek istemişlerdir. Ve böylece muvaffak olmuşlardır.Menfaatlerini milletlerin geriliğinde ve gafletinde arayan emperyalistler ve sömürgeciler, kanını emmek, servetlerini yağma etmek istedikleri milletleri hep bu tatlı sözler, bu ıslahat ve tanzimat yaveleriyle avlamışlardır. Hele Farmasonların sahte hürriyet, adalet ve müsavat klişesi sadece bir tuzaktan ibaret olup ona aldananlar bu yalanların çok acısını çekmişler ve hüsranlara gark olmuşlardır. Türk imparatorluğunu mutlakiyetten meşrutiyete, istibdatdan hürriyete geçirmek İddiasında bulunanların millete ilk hürriyet hediyesi İstanbul’un muhtelif yerle-rinde kurdukları idam sehpaları olmuştur. Bunu yapmak için de 31 Mart cinayetini bu hürriyet kabadayıları bizzat kendi elleriyle hazırlamışlardır.Düşmanlarımız hiç bir vakit bizim hür, mes’ut ve u- yanık olmamızı istememişlerdir. Çünkü uyanık, çalışkan,kültürlü ve idaresi düzgün milletleri ve cemiyetleri sömürmek, fertlerini köle gibi kullanmak mümkün değildir.Onlar; kanını emmek, zenginliğini tâlân etmek istedikleri milletleri daima birbirine düşürür, aralarına fitne ilka eder ve her nevi ahlâksızlığı yaymak için sinsi ve ustaca çalışırlar. Nitekim müslümanların hasmı canı olan Siyonistlerin hazırladıkları cihan fesat programinin birinci maddesi şudur:«Genç nesli mugayiri ahlâk telkinatla ifsat etmeli.»Bu böyle iken yâd illerden esen türlü hürriyet ve ıslahat havalarının samimiyetine inanmak milletimize son derece pahalıya mal olmuştur.Müslüman Türk’e zaman zaman tevcih edilen ittihamların hiç birisi samimî ve dostane değildir. Bunlar gizli emellerin, büyük ihtirasların bir an evvel gerçekleşmesi için birer bahaneden başka bir şey değildir.31 Mart hâdisesi ve ona tekaddüm eden günlerde ileri sürülen iddialar hep aynı ruhun mahsulüdür.31 Mart menfur ve mürettep hâdisesinde Anadolu’nun bahtsız evlâtları, her şeyden bihaber olarak sadece figüranlık vazifesi yapmışlardır.Kanlı hâilenin senaryosunu hazırlayan, sahneye koyan Siyonist Farmason ve dönmelerdir. Anadolu çocukları, bizim günahımız ve gafletimiz ve alâkasızlığımız yüzünden cahil kalan bu bedbaht insanlar-dır ki, asırlar boyunca bizim idarî hatalarımızın tashihi,isyanların tenkili ve bir cümle ile sadece mübarek kanını akıtmak vazifesini görmüştür.Bu yetmiyormuş gibi her şeyden bihaber 31 Marttada okkanın altına o girmiştir. Çanakkalede âbideleştirdi
ğimiz Mehmetçik, köyünde metruk bir köle gibi yaşamaktan ileri gidememiştir. O daima ihtiraslarımıza basamak,fona idaremizin doğurduğu hâdiselerde sadece düzeltici bir âlet olmaktan ileri geçmemiştir. Makedonya ayaklarimalarını o bastırmış, Yemende zaman zaman alevlenen ateşi o söndürmüş, Havranda çıkan hâdiseleri o önlemiş,tekmil harpleri o yapmış, mucizeleri o meydana getirmiş-
tir.
31 Mart isyanından sonra da iplerde can veren o ol-
muştur.
Bu kadarla da kalmayarak Bulgar, Rum, Çingene, hep ona karşı silâh çekmiştir. Makedonya eşkıyası gösteri ve cakalarını ona yaptırmıştır.İşte bu dekor ve düşünceler içinde 31 Mart faciasını çok iyi incelemek, oyunun perde arkasını ve maskeli canilerini bulup çıkarmak bugünkü neslin tarihe karşı en büyük vazifesidir. Ancak o zaman, her fırsatta uluyan ve en küçük bahanelerle iftiralarını tekrarlayan gizli düşman kuvvetlerinin sesi kısılır ve maskesi düşmüş olur. Aynı zamanda bizler de ne derin bir gaflet ve ölüm uykusu geçirmiş olduğumuzu anlarız.
* * *
31 Mart kanlı faciası, hiç şüphesiz tarihte bir yüz karasıdır. Bu yüz karası mürteci ve müslüman Türk düşmanı gizli teşkilât tarafından daima bizim yüzümüze sürülmek ve daima aleyhimize silâh olarak kullanılmak is-tenmiştir. Bu oyun ne zamana katlar böyle devam edecek, gizli düşman teşkilâtı ne zamana kadar bu vakaları parmağına dolayıp zehirlerini kusacak, ne zamana kadar bu hâile aleyhimize bir tehdit ve sindirme vasıtası olarak kalacak,en mühimi tarih ne zamana kadar Farmasonlar ve or-takları tarafından aldatılacaktır?
Düşmanın suratindaki maske düştüğü ve 31 Martı ter-tip eden hakikî canilerin hüviyetleri bütün çıplaklığiyle ortaya döküldüğü gün!…Biz bu tarihî vazifeyi üzerimize aldık. Onun için de tezimizi sokak gürültülerine, Ayasofya ve Fatih meydanlarındaki yaygaralara değil, vesikalara, muhtelif görüşlere, tetkiklere, tahlillere ve müsbet müşahedelere istinat ettirdik.Bu kanlı facianın göze çarpan objektif manzarası sadece kökünden yıkılmak istenen büyük bir imparatorluğun çöküşünün çıtırtılarından başka bir şey değildir.O günün esrarını tarihin derinliklerinde bulacak ve bundan sonraki satırlarla tebellür ettireceğiz.Her şeyden evvel, cümlemizin birinci vazifesi asîl ve necîb milletimizin nasiyesine sürülmek istenen bu tarihî lekeyi silmek, mücrimleri meydana çıkarmak, onları tarih önünde teşhir etmek ve bu kara lekeyi bir daha çıkarmamak üzere onların murdar ve maskeli suratlarına sürmektir. Böyle yaptığımız takdirde, cibiliyetsiz gizli teşekküller bize her istedikleri zaman göz dağı vermeğe asla cesaret edemiyecekler, bilâkis asırlardan beri işledikleri cinayetler ve çevirdikleri dolapların altında ezilip hurda-haş olacaklardır.Millî intibah müslüman Türk
düşmanlarının
mezarı ve ölümü olacaktır…”
31 Mart vak’ası, Osmanlıyı yıkmıştır. Masonların ve onların uşakları Jöntürklerin( Tarih kitaplarında ittihat ve terakki geçse de, bütün avrupa onları jöntürk hükümetleri olarak tanıyacakdır.), Osmanlıyı ve islamı yıkım hareketinden başka bir şey değildir. Hürriyet adı altında devlet yıkma siyaseti gerçekleştiren yahudiler ve uşakları jöntürkler, koskoca imparatorluğu ve müslüman halkı katletmişlerdir. Basiretsiz ya da şuurlu politikalarla ülkeyi yıkan bu güruh, ne yazık ki, islam ile alakası olmayanların kahramanıdır. Hipnoz edilmişlerdir ve gerçekleri görmek istemezler. “Yuh olsun bunların ham ervâhına!” Rıza Tevfik’in de dediği gibi….