TESBİH NAMAZI
Tesbih namazı, içerisinde Allah’ı tesbih, tazim ve tehlil kelimelerinin yoğun bir şekilde söylendiği, Cenâb-ı Hakk’ın azametini, izzetini ve celâlini tesbih ve zikir mânâsının kuvvetli ifâdelerle tahakkuk ettiği, Allah Teâlâ’yı her türlü noksanlıklardan, eksikliklerden, mahlûkâta mahsus acziyetten ve zaafiyetten tenzîh, takdis ve kemâl sıfatlarla tavsif etme mânâsının takviye ve te’yid edildiği nâfile bir namazdır.
Bu namaz, her rekatinde yetmiş beş defa … Böylece dört rekatta okunan tesbihlerin sayısı üç yüz olur. Bu tesbih namazında yanılma olsa, yapılacak sehiv secdelerinde bu tesbihler okunmaz. Tesbih namazının sevabı çoktur. Bu namaz her vakit kılınabilir. Hiç olmazsa haftada veya ayda veya ömürde bir defa olsun kılınmalıdır.
أَمَّا صَلَاةُ التَّسْبِيحِ فَقَدْ أَوْرَدَهَا الثِّقَاتُ وَهِيَ صَلَاةٌ مُبَارَكَةٌ فِيهَا ثَوَابٌ عَظِيمٌ وَمَنَافِعُ كَثِيرَةٌ فَإِنَّهُ يَقْدِرُ أَنْ يَحْفَظَ بِالْقَلْبِ… قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِلْعَبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ يَا عَبَّاسُ يَا عَمَّاه…} رَوَاهُ أَبُو دَاوُد وَابْنُ مَاجَهْ وَالطَّبَرَانِيُّ ,وَقَالَ فِي آخِرِهِ { فَلَوْ كَانَتْ ذُنُوبُك مِثْلَ زَبَدِ الْبَحْرِ أَوْ رَمْلِ عَالِجٍ غَفَرَ اللَّهُ لَك } قَالَ الْحَافِظُ عَبْدُ الْعَظِيمِ الْمُنْذِرِيُّ: وَقَدْ رُوِيَ هَذَا الْحَدِيثُ مِنْ طُرُقٍ كَثِيرَةٍ عَنْ جَمَاعَةٍ مِنْ الصَّحَابَةِ. ….. (البحر الرائق شرح كنز الدقائق,ج,2 / ص,32 , من مكروهات الصلاة )
Tesbih namazı: bu namazı sika(güvenilir) raviler rivayet etmiştir. Bu, kendisinde çok sevap, çok faideler olan mübarek bir namazdır. Bu namaz(ı kılan) kalbini muhafazaya kadir olur… Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz amcasına(bu namazı anlattıktan sonra) sözünün sonunda “günahların denizin köpüğü veya sahranın kumları kadar da olsa Hz.Allah mağfiret eder” buyurdular. Hafız Abdülazim münziri dedi ki; bu hadis Sahabe cemaatinden bir çok tarikle gelmiştir.
Nitekim Hazreti Üstazımız Ebu’l-Faruk Süleyman Hilmi Tunahan(K.S.), teşbih namazının fazileti hakkında şöyle buyurmuşlardır;
“Tesbih namazı, dünya muvaffakiyetleri için istiğfar-ı tamme ve hacet namazıdır… Senede birkaç kere kılıp üzerinde hakkı olanların ruhlarına hediye etse bin defa helal ederler.”
Bu namazın kılınışıyla alakalı iki rivayet vardır.
Birinci rivayet:
فقد كان الصالحون يصلونها و يتعرفون بركتها و يتذاكرون فضلها.
و قد روينا فيها روايتين: إحداهما، حديث الحكم بن أبان عن عكرمة عن ابن عباس أن رسول الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قال للعباس بن عبد المطلب: ألا أعطيك، ألا أمنحك، ألا أحبوك بشيء، إذا أنت فعلته غفر الله لك ذنبك أوله و آخره، قديمه و حديثه، و خطأه و عمده، سره و علانيته، تصلّى أربع ركعات تقرأ فى كل ركعة فاتحة الكتاب و سورة، فإذا فرغت من القراءة فى أول ركعة و أنت قائم قلت: “سبحان الله و الحمد لله و لا إله إلاّ الله و الله أكبر خمس عشرة مرة، ثم تركع فتقولها عشراً، ثم ترفع رأسك من الركوع فتقولها عشراً، ثم تسجد فتقولها عشراً، ثم ترفع من السجود فتقولها عشراً، ثم تسجد الثانية فتقولها عشراً، ثم ترفع من السجود ثم تجلس فتقولها عشراً، ثم تقوم فذلك خمسة و سبعون فى كل ركعة. تفعل ذلك فى أربع ركعات إن استطعت أن تصلّيها فى كل يوم مرة فافعل، فإن لم تفعل ففى كل جمعة مرة، فإن لم تفعل ففى كل شهر مرة، فإن لم تفعل ففى كل سنة مرة، و إن لم تفعل ففى عمرك مرة.
حدثناه عن أبى داود السجستانى فقال: “ليس فى صلاة التسبيح حديث أصح من هذا”. فذكر فى هذه الرواية أنه يسبح فى القيام خمس عشرة مرة بعد القراءة و أنه يسبح عشراً بعد السجدة الثانية فى الركعة الأولى قبل القيام كأنه يجلس جلسة قبل أن ينهض، و فى الركعة الثانية أيضاً، كذلك قبل التشهد.
Salih kimseler, bu namazı kılar, bereketini bilir ve faziletini birbirlerine hatırlatırlardı.
Bu namaz hakkında iki hadis rivayet edilmiştir.
Birinci rivâyet; Hakem bin İbban, İkrime, İbn-i Abbas Radıyallâhü Anhümâ senediyle rivayet edilmiştir ki:
Resûlüllah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Efendimiz amcası Abbas bin Ebî Talib Radıyallâhü Anhü’e şöyle buyurdu:
“Ey Abbas, Ey Amcam! Sana bir şey vereyim, sana bir şey bahşedeyim, sana bir şey kazandırayım, sana on haslet haber vermekle ikram etmiş olayım ki; onu yaptığında (işlediğinde) Allah-ü Teâlâ Celle Celâlühû senin günahlarının evveli ve ahirini, eskisi ve yenisini, hatâen ve kasden yapılanını, küçüğünü ve büyüğünü, gizli ve âşikâr olanını mağfiret etmiş olsun. On haslet; senin dört rekât namaz kılmandır ki her rekâtta Fatiha ve zammı (bir başka) sure okursun. Kıraati bitirdikten sonra ilk rekâtta kıyam halinde iken on beş defa “Sübhânallahi ve’lhamdülillah ve lâ ilâhe illallahü vallâhü ekber” okur, sonra rükû’ edersin. Rükû’da bu tesbihi on defa söylersin. Sonra rüku’dan başını kaldırdığında bunları yine on defa söylersin. Sonra secdeye gider, secdede bu tesbihi on defa söyler, başını secdeden kaldırıp (celsede) on defa daha söyler, ikinci secdeye gidersin. İkinci secdede de yine on defa söyler, başını kaldırdığında (oturur) tekrar on defa daha söylersin. Bu tesbih duası, her rekât da yetmiş beş defa söylenmiş olur. Dört rekâtın tamamında böyle yaparsın.
Eğer bu namazı kılmaya gücün yeterse, her gün kıl. Eğer buna gücün yetmezse her Cuma bir defa kıl. Eğer buna gücün yetmezse her ay, eğer buna da gücün yetmezse senede bir defa kıl. Eğer bunu da yapamazsan, o zaman ömründe bir defa kıl” buyurdular.
Bu hadîs-i şerîf, Ebû Dâvud Süleyman bin Eşas es Sicistânî tarafından rivâyet edilmiştir. Ebû Dâvud Süleyman bin Eşas es Sicistânî “Tesbih namazıyla alâkalı bundan daha sahih bir hadis mevcut değildir” diye söylemiştir.
Bu rivâyet de kıyam da kıraatten sonra on beş defa tesbih, birinci rekâtta ikinci secdeden sonra kıyama kalkmadan oturur gibi on tesbih, ikinci rekâtta da aynı şekilde teşehhütten evvel on tesbih daha çekileceği şeklindedir.
İkinci rivayet:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدَةَ قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو وَهْبٍ، قَالَ: سَأَلْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ المُبَارَكِ عَنِ الصَّلَاةِ الَّتِى يُسَبَّحُ فِيهَا؟ فَقَالَ: “يُكَبِّرُ، ثُمَّ يَقُولُ: سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَ بِحَمْدِكَ، وَ تَبَارَكَ اسْمُكَ، وَ تَعَالَى جَدُّكَ، وَ لَا إِلَهَ غَيْرُكَ، ثُمَّ يَقُولُ خَمْسَ عَشْرَةَ مَرَّةً: سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الحَمْدُ لِلَّهِ وَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَكْبَرُ، ثُمَّ يَتَعَوَّذُ، وَ يَقْرَأُ: فَاتِحَةَ الكِتَابِ، وَ سُورَةً، ثُمَّ يَقُولُ عَشْرَ مَرَّاتٍ: سُبْحَانَ اللَّهِ وَ الحَمْدُ لِلَّهِ وَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَ اللَّهُ أَكْبَرُ، ثُمَّ يَرْكَعُ فَيَقُولُهَا عَشْرًا، ثُمَّ يَرْفَعُ رَأْسَهُ فَيَقُولُهَا عَشْرًا، ثُمَّ يَسْجُدُ فَيَقُولُهَا عَشْرًا، ثُمَّ يَرْفَعُ رَأْسَهُ فَيَقُولُهَا عَشْرًا، ثُمَّ يَسْجُدُ الثَّانِيَةَ فَيَقُولُهَا عَشْرًا، يُصَلِّي أَرْبَعَ رَكَعَاتٍ عَلَى هَذَا، فَذَلِكَ خَمْسٌ وَ سَبْعُونَ تَسْبِيحَةً فِى كُلِّ رَكْعَةٍ، يَبْدَأُ فِى كُلِّ رَكْعَةٍ بِخَمْسَ عَشْرَةَ تَسْبِيحَةً، ثُمَّ يَقْرَأُ، ثُمَّ يُسَبِّحُ عَشْرًا، فَإِنْ صَلَّى لَيْلًا فَأَحَبُّ إِلَىَّ أَنْ يُسَلِّمَ فِى كُلِّ رَكْعَتَيْنِ، وَ إِنْ صَلَّى نَهَارًا فَإِنْ شَاءَ سَلَّمَ وَ إِنْ شَاءَ لَمْ يُسَلِّمْ.”
Ahmed bin Abde’nin, Ebû Vehb’den bize naklettiğine göre;
“Abdullah bin Mübarek Radıyallâhü Anh’a tesbih namazı hakkında sual ettim, dedi ki: “Tekbîr aldıktan sonra “Sübhâneke” duasını okursun, sonra on beş defa “Sübhânellâhi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhû vallâhü ekber” der, euzü besmele çeker Fatiha suresiyle birlikte bir sure okur ve sonra on defa “Sübhânellâhi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhû vallâhü ekber” dersin. Sonra rükû’ a gider aynı şekilde on defa söylersin. Rukû’dan kalkınca tekrar on defa söylersin. Secdeye varınca on sefer söylersin, secdeden kalkınca yine on defa söyler, sonra ikinci secdeye giderek tekrar on defa söyler ve bu şekilde dört rek’atı tamamlarsın. İşte bu şekilde her rek’atta yetmiş beş tesbih okursun. Her rek’ate on beş tesbihle başlar, fatiha ve sûre okuduktan sonra on tesbih getirerek namaza devam edersin. Bu namaz eğer gece kılınrsa iki rek’atta bir selam verilmesi bana göre daha iyidir. Gündüz kılarsa dilerse iki rek’atta selam verir, dilerse dört rek’atta bir selam verebilir” diye cevab verdi.
و روينا فى الخبر الآخر أنه يفتتح الصلاة فيتوجه و يقول سبحانك اللهم و بحمدك تبارك اسمك و تعالى جدك و لا إله غيرك، ثم يسبح خمس عشرة تسبيحة قبل القراءة ثم يقرأ الحمد و سورة ثم يسبح عشراً ثم يركع فيكون له في قيامه خمس و عشرون تسبيحة، و لا يسبح بعد السجود فى الجلسة الأولى بين الركعتين و لا فى جلسة التشهد شيئاً.
Hadîs-i şerifin bu rivâyetinde ise;
“Namaza iftitah tekbiriyle başlar, akabinden “Sübhâneke” duasını okur. Kırâate başlamadan önce onbeş defa tesbih duasını okur, ardından Fâtihâ ve zammı sure okuyup, tekrar on defa daha tesbih duası okunup rukû’a gidilir. Böylece kıyam halinde iken yirmi beş tesbih duası okunmuş olur. İki rekat arasında secdelerden sonra ve teşehhüd için oturulan celsede oturup tesbih duâsı okunmayacağı bildirilmektedir.”
و كذلك روينا فى حديث عبد الله بن زياد بن سمعان عن معاوية بن عبد الله بن جعفر عن أبيه: أن النبى صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ علمه صلاة التسبيح قال فيها: “يفتتح الصلاة مكبراً ثم يقول فذكر الكلمات و زاد فيها “و لا حول ولا قوة إلاّ بالله العلى العظيم”، و قال فيه: “يقول ذلك خمس عشرة مرة”، و لم يذكر بعد السجدة الثانية عند القيام أن يقولها.
Tesbih namazıyla ilgili başka bir rivayet de şöyledir: Abdullah bin Ziyâd bin Sem’an, Muaviye bin Abdullah bin Ca’fer’den o da babasından;
“Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ona Tesbih namazını öğretti de; “Namaza iftitah tekbiriyle başlar, sonra yukarıdaki hadiste zikredilen tesbihat söylenir ve bunlara “Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l aliyy’il azîm” kısmı da ilâve edilir” diye rivâyet etti. Bu râvîde tesbih duasının on beş defa söyleneceğini bildirmiş ancak ikinci secdeden kıyâma kalkarken de söyleneceğini zikretmemiştir.
و حدثونا عن محمد بن جابر قال: قلت لابن المبارك فى صلاة التسبيح “إذا رفعت رأسى للقيام من آخر السجدتين أسبح قبل أن أقوم”، قال: “لا تلك القعدة ليست من سنة الصلاة”.
Muhammed bin Cabir’den nakledildi ki:
(Abdullah) İbni Mübarek Radıyallâhü Anh’a: “Tesbih namazında son secdeden kıyama kalkmak için başımı kaldırdığımda, kalkmadan önce tesbih dualarını okumalı mıyım?” diye sorduğumda, bana “Hayır, o ka’de (oturma) namazın sünnetinden değildir” diye cevab verdi.
قَالَ أَبُو وَهْبٍ: وَ أَخْبَرَنِى عَبْدُ العَزِيزِ بْنُ أَبِى رِزْمَةَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ (ابن المبارك) أَنَّهُ قَالَ: “يَبْدَأُ فِى الرُّكُوعِ بِسُبْحَانَ رَبِّىَ العَظِيمِ، وَ فِى السُّجُودِ بِسُبْحَانَ رَبِّىَ الأَعْلَى ثَلَاثًا، ثُمَّ يُسَبِّحُ التَّسْبِيحَاتِ.”
Ebû Vehb dedi ki, Abdullah ibn-i Ebî Rizme bana Abdullah bin Mübarek Radıyallâhü Anh: “Rüku’da “Sûbhâne Rabbiyel azîm” ile secdelerde de “Sûbhâne Rabbiyel a’lâ” kelimelerini üçer defa okur sonra tesbih dualarını okur” buyurdu.
Bundan sonrasında ise Kût’ul Kulûb kitabının müellifi Şeyh Ebû Tâlib Muhammed bin Ali el Mekkî Hazretleri rivâyetler arasında tercih yaparak;
و هذه الرواية أحب الوجهين إلىّ و هو اختيار عبد الله بن المبارك.
“Bu rivâyet bize daha hoş gelmektedir, çünkü Abdullah bin Mübârek Radıyallâhü Anh da bu hadîs-i şerif ile amel etmiştir” buyurmaktadırlar.
Tesbih namazında sehiv secdesi nasıl yapılır?
قال احمدُ بنُ عَبْدَةَ:حَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ زَمْعَةَ قَالَ: أَخْبَرَنِى عَبْدُ العَزِيزِ وَ هُوَ ابْنُ أَبِى رِزْمَةَ قَالَ: قُلْتُ لِعَبْدِ اللَّهِ بْنِ المُبَارَكِ: “إِنْ سَهَا فِيهَا يُسَبِّحُ فِى سَجْدَتَىِ السَّهْوِ عَشْرًا عَشْرًا؟”، قَالَ: “لَا، إِنَّمَا هِىَ ثَلَاثُ مِائَةِ تَسْبِيحَةٍ.”
Ahmed b. Abde Vehb bin Zem’â tarîkıyla (yoluyla) Abdülaziz’den ki o Ebû Rizme’nin oğludur naklederek şöyle dedi: “Ben Abdullah bin Mübarek Radıyallâhü Anh’a “Musallî (Namaz kılan) tesbih namazında sehiv (yanılsa) yapsa, sehiv secdelerinde onar onar tesbih okur mu?” dedim. O da bana “Hayır! Çünkü tesbih namazı üç yüz tesbihtir” buyurdu. Yani sehiv secdelerinde tesbih okunmaz.
Redd’ül Muhtâr Alâ’d Dürr’il Muhtâr, “İbn-i Âbidîn” ismiyle meşhur olan fıkıh kitabında teşbih namazıyla alakalı malumat şöyledir;
(قَوْلُهُ وَ أَرْبَعُ صَلَاةِ التَّسْبِيحِ إلَخْ) يَفْعَلُهَا فِى كُلِّ وَقْتٍ لَا كَرَاهَةَ فِيهِ، أَوْ فِى كُلِّ يَوْمٍ أَوْ لَيْلَةٍ مَرَّةً، وَ إِلَّا فَفى كُلِّ أُسْبُوعٍ أَوْ جُمُعَةٍ أَوْ شَهْرٍ أَوْ الْعُمُرِ، وَ حَدِيثُهَا حَسَنٌ لِكَثْرَةِ طُرُقِهِ. وَ وَهَمَ مَنْ زَعَمَ وَضْعَهُ، وَ فِيهَا ثَوَابٌ لَا يَتَنَاهَى وَ مِنْ ثَمَّ قَالَ بَعْضُ الْمُحَقِّقِينَ: لَا يَسْمَعُ بِعَظِيمِ فَضْلِهَا وَ يَتْرُكُهَا إلَّا مُتَهَاوِنٌ بِالدِّينِ، وَ الطَّعْنُ فِى نَدْبِهَا بِأَنَّ فِيهَا تَغْيِيرًا لِنُظُمِ الصَّلَاةِ إنَّمَا يَأْتِى عَلَى ضَعْفِ حَدِيثِهَا فَإِذَا ارْتَقَى إلَى دَرَجَةِ الْحَسَنِ أَثْبَتَهَا وَ إِنْ كَانَ فِيهَا ذَلِكَ، وَهِىَ أَرْبَعٌ بِتَسْلِيمَةٍ أَوْ تَسْلِيمَتَيْنِ، يَقُولُ فِيهَا ثَلَثَمِائَةِ مَرَّةٍ “سُبْحَانَ اللَّهِ، وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ و َلَا إلَهَ إلَّا اللَّهُ، وَ اللَّهُ أَكْبَرُ” وَ فِى رِوَايَةٍ زِيَادَةُ “وَ لَا حَوْلَ وَ لَا قُوَّةَ إلَّا بِاَللَّهِ” يَقُولُ ذَلِكَ فِى كُلِّ رَكْعَةٍ خَمْسَةً وَسَبْعِينَ مَرَّةً؛ فَبَعْدَ الثَّنَاءِ خَمْسَةَ عَشَرَ، ثُمَّ بَعْدَ الْقِرَاءَةِ وَ فِى رُكُوعِهِ، وَ الرَّفْعِ مِنْهُ، وَ كُلٍّ مِنْ السَّجْدَتَيْنِ، وَ فِى الْجَلْسَةِ بَيْنَهُمَا عَشْرًا عَشْرًا بَعْدَ تَسْبِيحِ الرُّكُوعِ وَ السُّجُودِ، وَ هَذِهِ الْكَيْفِيَّةُ هِىَ الَّتى رَوَاهَا التِّرْمِذِىُّ فى جَامِعِهِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْمُبَارَكِ أَحَدِ أَصْحَابِ أَبِى حَنِيفَةَ الَّذِى شَارَكَهُ فِى الْعِلْمِ وَ الزُّهْدِ وَ الْوَرَعِ، وَ عَلَيْهَا اقْتَصَرَ فِى الْقُنْيَةِ وَ قَالَ إنَّهَا الْمُخْتَارُ مِنْ الرِّوَايَتَيْنِ. وَ الرِّوَايَةُ الثَّانِيَةُ: أَنْ يَقْتَصِرَ فِى الْقِيَامِ عَلَى خَمْسَةَ عَشَرَ مَرَّةً بَعْدَ الْقِرَاءَةِ، وَ الْعَشَرَةُ الْبَاقِيَةُ يَأْتِى بِهَا بَعْدَ الرَّفْعِ مِنْ السَّجْدَةِ الثَّانِيَةِ، وَ اقْتَصَرَ عَلَيْهَا فِى الْحَاوِى الْقُدْسِىِّ وَ الْحِلْيَةِ وَ الْبَحْرِ، وَحَدِيثُهَا أَشْهَرُ، لَكِنْ قَالَ فِى شَرْحِ الْمُنْيَةِ: إنَّ الصِّفَةَ الَّتِى ذَكَرَهَا ابْنُ الْمُبَارَكِ هِىَ الَّتِى ذَكَرَهَا فِى مُخْتَصَرِ الْبَحْرِ، وَ هِىَ الْمُوَافِقَةُ لِمَذْهَبِنَا لِعَدَمِ الِاحْتِيَاجِ فِيهَا إلَى جَلْسَةِ الِاسْتِرَاحَةِ إذْ هِىَ مَكْرُوهَةٌ عِنْدَنَا. اهـ.
Tesbih namazı kerahet vakitlerinin dışında her zaman kılınabilir. Yahut gün ve gecede bir defa kılmalı bu olmazsa her hafta veya her cuma, bu da olmazsa her ay, bu da olmazsa ömürde bir defa kılınmalıdır. Bunu bildiren hadis hasendir. Zira tarikleri çoktur. Bu hadisin uydurma olduğunu söyleyen vehim etmiştir. Tesbih namazında sonsuz sevap vardır. Onun için bazı muhakkıklar: “Onun büyük faziletine kulak vermeyen ve onu terk eden ancak dîni tahkir edendir” demişlerdir. “Tesbih namazının mendup sayılmasında namaz nizâmını bozmak vardır.” diye dil uzatmak ancak onu isbat eden hadis zaif ise doğru olabilir. Hadis hasen derecesine yükselirse namaz nizamını bozsa da bu namazı isbat eder.
Tesbih namazı bir veya iki selamla dört rekat olarak kılınır. Bu namazda üçyüz kere: “Subhanellahi vel hamdülillâhi Velâ ilâhe illellâhu vallahu ekber” denir. Bir rivayette “Velâ havle velâ kuvvete illâ billah” cümlesi ziyâde edilir. Bunlar her rekatta yetmişbeş kere söylenir. Subhâneke okunduktan sonra onbeş, kıraattan sonra, rükûda, rükudan doğrulduktan sonra, secdelerde ve iki secde aralarında ise onar defa ve rükû sücûd tesbihlerinden sonra söylenir.
Namazın bu şekilde kılınacağını Tirmizî Câmiinde Abdullah bin Mubarek’ten rivâyet etmiştir. Abdullah bin Mubarek İmam A’zam’ın arkadaşlarından biri olup ilim, zühd ve takvada ona ortaktır.
Kınye sahibi bu rivâyetle iktifa etmiş; ve bu husustaki iki rivâyetten muhtar olanın bu olduğunu söylemiştir.
İkinci rivâyete göre kıyâm halinde kıraattan sonra yalnız bir defa onbeş tesbih ile iktifa edilir. Kalan on tesbih ikinci secdeden kalktıktan sonra getirilir. EI’Havî’l-Kudsî Hılye ve Bahır sâhibleri bu kavli söylemekle yetinmişlerdir. Bu rivâyetin hadisi daha meşhurdur.
Lakin Münye şârihi şöyle demiştir: “İbni Mubarek’in söylediği şekil Bahır’ın muhtasarında zikir edilendir. Bizim mezhebimize uygun olan şekil budur. Çünkü bunda istirahat oturuşuna hâcet yoktur. Bize göre bu oturuş mekruhtur.”
قُلْت: وَ لَعَلَّهُ اخْتَارَهَا فِى الْقُنْيَةِ لِهَذَا، لَكِنْ عَلِمْت أَنَّ ثُبُوتَ حَدِيثِهَا يُثْبِتُهَا وَ إِنْ كَانَ فِيهَا ذَلِكَ، فَاَلَّذى يَنْبَغِى فِعْلُ هَذِهِ مَرَّةً وَ هَذِهِ مَرَّةً.
Ben derim ki: “İhtimal kınye sahibi onu bundan dolayı tercih etmiştir. Lâkin biliyorsun ki bu rivâyetin hadisinin sabit olması bu şekli isbat etmiştir. Velev ki içinde bu istirahât celsesi olsun. Binaenaleyh bazan şu rivâyeti bazan ötekini yapmalıdır.”
تَتِمَّةٌ :قِيلَ لِابْنِ عَبَّاسٍ: هَلْ تَعْلَمُ لِهَذِهِ الصَّلَاةِ سُورَةً قَالَ: التَّكَاثُرُ وَ الْعَصْرُ وَ الْكَافِرُونَ وَ الْإِخْلَاصُ. وَ قَالَ بَعْضُهُمْ: الْأَفْضَلُ نَحْوُ الْحَدِيدِ وَ الْحَشْرِ وَ الصَّفِّ وَ التَّغَابُنِ لِلْمُنَاسَبَةِ فِى الِاسْمِ. وَ فِى رِوَايَةٍ عَنْ ابْنِ الْمُبَارَكِ: يَبْدَأُ بِتَسْبِيحِ الرُّكُوعِ وَ السُّجُودِ ثُمَّ بِالتَّسْبِيحَاتِ الْمُتَقَدِّمَةِ. وَ قَالَ الْمُعَلَّى: يُصَلِّيهَا قَبْلَ الظُّهْرِ هِنْدِيَّةٌ عَنْ الْمُضْمَرَاتِ. وَ قِيلَ لِابْنِ الْمُبَارَكِ: لَوْ سَهَا فَسَجَدَ هَلْ يُسَبِّحُ عَشْرًا عَشْرًا قَالَ: لَا إنَّمَا هِىَ ثَلَثُمِائَةِ تَسْبِيحَةٍ. قَالَ الْمُلَّا عَلِىٌّ فِى شَرْحِ الْمِشْكَاةِ: مَفْهُومُهُ أَنَّهُ إنْ سَهَا وَ نَقَصَ عَدَدًا مِنْ مَحَلٍّ مُعَيَّنٍ، يَأْتِى بِهِ فِى مَحَلٍّ آخَرَ تَكْمِلَةً لِلْعَدَدِ الْمَطْلُوبِ اهـ.
TETİMME: İbni Abbas (r.a.)a: Bu namazda okunacak sure biliyor musun? diye sorulmuş. O da: “Tekâsür, asr, kâfirûn ve ihlâs sürelerinin okunacağını söylemiştir. Bazıları efdal olan hadid, haşr, saf ve tegabün gibi sûreleri okumaktır.” demişlerdir.
Abdullah bin Mubarek’ten bir rivayete göre bu namazı kılan kimse evvela rükû ve sücûd tesbihlerinden işe başlar. Sonra öteki tesbihlere geçer.
Muallâ bu namazın öğleden evvel kılınacağını söylemiştir. Bunu Hindiye sahibi muzmerattan nakl etmiştir.
İbn Mubarek’e: “Bu namazı kılan yanılır da sehiv secdesi yaparsa tesbihleri onar onar söyleyecek mi?” diye sorulmuş da: “Hayır! Bu tesbihler ancak üçyüz tesbihtir.” Cevabını vermiştir.
Molla Aliy-yül-Kârî Mişkât şerhinde şunları söylemiştir: Bundan anlaşılan şudur: Yanılır da muayyen bir yerden bir kaç tesbihi noksan bırakırsa matlup sayıyı tamamlamak için o tesbihleri başka bir yerde getirir.
قُلْت: وَ اسْتُفِيدَ أَنَّهُ لَيْسَ لَهُ الرُّجُوعُ إلَى الْمَحَلِّ الَّذِى سَهَا فِيهِ وَ هُوَ ظَاهِرٌ، وَ يَنْبَغِى كَمَا قَالَ بَعْضُ الشَّافِعِيَّةِ أَنْ يَأْتِىَ بِمَا تَرَكَ فِيمَا يَلِيهِ إنْ كَانَ غَيْرَ قَصِيرٍ فَتَسْبِيحُ الِاعْتِدَالِ يَأْتِى بِهِ فى السُّجُودِ، أَمَّا تَسْبِيحُ الرُّكُوعِ فَيَأْتِى بِهِ فى السُّجُودِ أَيْضًا لَا فِى الِاعْتِدَالِ لِأَنَّهُ قَصِيرٌ.
Ben derim ki: “Anlaşıldığına göre o kimse yanıldığı yere dönemez. Bu açıktır. Ve Şafiîlerden birinin dediği gibi terk ettiği tesbihleri o rükunden sonra gelen rükün kısa değilse onun içinde getirmelidir. Meselâ: Rükûdan doğrulma tesbihlerini secdede getirir. Rükû tesbihlerini dahi secdede getirir. Doğrulduğu zaman getirmez; Çünkü kısadır.”
قُلْت: وَ كَذَا تَسْبِيحُ السَّجْدَةِ الْأُولَى يَأْتِى بِهِ فِى الثَّانِيَةِ لَا فِى الْجِلْسَةِ لِأَنَّ تَطْوِيلَهَا غَيْرُ مَشْرُوعٍ عِنْدَنَا عَلَى مَا مَرَّ فِى الْوَاجِبَاتِ.
Ben derim ki: “Birinci secdenin tesbihlerini de ikinci secdede getirir. Celse halinde getirmez. Çünkü celseyi uzatmak evvelce geçtiği vecihle vaciplerde bize göre meşru değildir.”
Tesbih namazının cemaatle kılınması:
Nafileler, tedâî yolu üzere olduğu zaman ancak mekruh olur.
Bu Şemsü’l-Eimme’nin anlayışıdır. Tedâî ile cem-u kesiri (kalabalık cemaati) murad etmiştir. Bu sebeple (nafile namazda) dört kişinin imama uymasının kerahetine hükmetti. Çünkü dört, cem-u kesirin en azıdır.
Müteahhirun ise tedâiyi ezan ve kamet olarak tefsir etmişlerdir. Çünkü nafile için ezan ve kameti takdim ederek cemaat yapmanın kerahetinde tartışma da gizlilik de yoktur. Yine böylece bu tefsir manay-ı lugavisine de muvafıktır. Çünkü namaza davet, farz namazlarda olduğu gibi ancak ezan ve kamet ile olur. Sahib-i Bahr ve Minah’ın, Sadr-ı Şehîd’den naklettiği şu şey de bu mana üzeredir: “Muhakkak ki kavim, mescidin bir kenarında ezan ve kametsiz cemaat ile nafile kılsalar mekruh olmaz.” Yine bunu böylece, tefsr-i şerifinde Cemâlüddin Aksârâyî de açıkça zikretmiştir. Bu değerlendirme üzerine Sahih-i Buhari’nin rivayet ettiği şu hadis-i şerif de delalet eder:
عَنْ عِتْبَانَ بْنِ مَالِكٍ أَنَّ النَّبِىَّ – صلى الله عليه وسلم – أَتَاهُ فِى مَنْزِلِهِ فَقَالَ « أَيْنَ تُحِبُّ أَنْ أُصَلِّىَ لَكَ مِنْ بَيْتِكَ » . قَالَ فَأَشَرْتُ لَهُ إِلَى مَكَانٍ ، فَكَبَّرَ النَّبِىُّ – صلى الله عليه وسلم – وَصَفَفْنَا خَلْفَهُ ، فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Itban İbn-i Mâlik (r.a)’ın menziline gitmiş ve: “Senin için evinin neresinde namaz kılmam hoşuna gider?”,diye buyurmuştu. Itban: “Ben onun için bir mekanı gösterdim. Nebi (s.a.v.) tekbir aldı. Biz de arkasında saf tuttuk. İki rekat namaz kıldırdı.”, demişti.
Kirmânî der ki: “Hadis-i şerifte nafile hakkında camaatin cevazı üzerine delil vardır.”
Şundan gafil olma ki bu hadisede cem-i kesir bulunmuş, ezan ve ikamet mevcut olmamıştır. Nafile ile nafile arasında bir fark da yoktur.(Şu halde tedâiyi ezan ve kamet ile tefsir daha münasiptir) Bunu Imadiyye ve Şerh-i Nikâye’de Ebu’l-Mekârim açıkça zikretmiştir.
Şu halde Muhit-ı Serahsî de olan şu hükmün temeli de bu değerlendirme (yani ezan ve kamet ile olmadığı zaman mekruh olmaz) üzeredir: “Mutlak olarak kadir gecesi, regaib gecesi, beraet gecesi vb. gecelerdeki nafilelerde imama iktida mekruh olmaz. Çünkü Müslümanların güzel gördüğü şey Allah Teala indinde de güzeldir.”
Hususiyle bu gecelerin her birerinde fazilet vardır. Bu gecelerdeki ibadetler sairlerine göre daha faziletlidir. Kadir ve Beraet gecelerinin fazileti zahirdir. Regaib gecesinin fazileti ise, Nutfe-i Muhammediyye bu gecede annesinin rahmine vaki olmuştur. Bundan dolayı Ecell-i Enbiya ve Ekrem-i Esfiya olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vücudu nimetini bize bahşetmesine teşekküren regaib namazı müstehap görülmüştür. Selef-i Salihîn, ahya ve gayrısı üzerine, böyle gecelerde bu namazlara itibar etmiş bu namazlar hakkındaki haber ve eserleri ortaya koymuşlardır. Bunların rivayet bakımında zayıf olmaklığı da ibadet bahsinde zarar vermez. (Zira zayıf hadis-i şerifler ile fedâil-i âmalde amel edilir)
İşte bu kabilden Osmanlı devletinde Şeyhu’l-İslam olanlar (dahi) bu namazların cemaat ile kılınmasının cevazıyla fetva vermişler ve hiç tereddüd etmeden kendileri de kılmışlardır. Hatta kendileri için bunları bereket saymışlardır.
Şu halde bu namazları cemaat ile kılmaktan men eden kimseler isâet etmiş ve Selef-i Kiramı ve Halef-i Fihâmı tadlîl üzere cür’et etmiş olur.
Her güç sahibine, bu namazlardan men edeni men etmek, inad ehlini ta’zir etmek lazımdır. Allah Teala bizleri ziyade ve kemalden sonra noksanlıktan muhafaza etsin, bizleri muvaffak kılıp, enbiya-u mürselîn ile haşreylesin.