Mein Kampf: sabana evcilleştirilen hayvandan önce
insan köle koşulmuştur. buna insanı aşağılayan bir dönem olarak bakanlar
olabilir ama bu yargı yanlıştır. insanın köleleştirilip sabana
koşulmasını alçaltıcı bir şey olarak görmemek lazımdır; zira insanlık
tarihinde bu gelişmenin olması kaçınılmazdı.Kur’an-ı Kerim:verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O’dur.
Mein Kampf: eşitlik kişinin başarılarıyla elde
edilecek bir şey değildir ve herkes üstüne düşen görevi ve pozisyonu
kabul edip buna göre yaşamını sürdürmelidir.
Kur’an-ı Kerim: Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen
ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel
nimetlerden gizlice ve açıkça sarfeden kimseyi misal gösterir: hiç
bunlar eşit olur mu?Mein Kampf: bir insanın hakkı
elinden alınmışsa bunun ileri mücadelesini vermek yanlış ve gereksizdir;
zira bu hakkı elinden alınmış olanın yeterince yetkin olamadığını
gösterir ve hakkı elinden alınan için tek yol boyun eğmektir.
Kur’an-ı Kerim: erkekler, kadınlardan üstündür, çünkü Allah onları bir çok şeylerde kadınlardan üstün etmiştir.Dünya
tarihindeki üzerine en çok tartışmaların döndüğü isimlerden birisi de
hiç şüphesiz Adolf Hitler’dir. Hakkında bir çok iddianın dolaştığı
Hitler’in müslüman olduğu da yüksek sesle dillendiriliyor.
Google a girip Adolf Hitler’in müslüman
olduğuna dair araştırma yaptığınızda karşınıza enterasan bilgiler
çıkıyor. Bu bilgiler öyle hiç de hafife alınacak türden değil.
Kadınlarla hiç ilişki kurmamasını eşcinsellik iddiasına dayandıranlar
olduğu gibi, sırlarını saklamaya yönelik tutumuna ve müslümanlığına
dayandıranlar da var. Altın takı kullanmaması ise ayrı bir izah konusu.
Et yememesini ise yediği domuz eti yemesi gerektiğinden takındığı bir
yöntem olduğunu belirtiyor kimileri. 2. dünya savaşında Alman
cephesindeki yenilginin hızlanmasını ise İngiliz istihbaratının Alman
askerler dağıttığı Hitler’in namaz kılarkenki görüntüsünden kaynakladığı
ise bazı kaynaklarda yer alıyor. Radyolarda ve genel kalabalıklara
hitaben yaptığı bir çok konuşmasında ise Kuran-ı Kerimden ve Hz.
Muhammed’in hadislerinden kaynak belirtmeden alıntı yaptığı ise bir
gerçek… Mesela edebiyatdefteri.com sitesinden Uğur Özaltın aşağıdaki satırları kaleme almış:
HİTLERİ BİZE YANLIŞ MI TANITIYORLAR ?
HİTLER DEN KAVGAM KİTABINDAN
Yahudilerin fuhuşta ve özellikle beyaz
kadın ticaretinde büyük fol oynadıklarını tespit ettim. Bu kepazelik,
Fransa’nın güneyindeki liman şehirleri bir kenara bırakılırsa, Batı
Avrupa şehirlerinin hepsinden çok daha kolay Viyana’da incelenebilirdi.
Akşam vakitleri Leopoldstad’ın dar ve tenha sokaklarında her adım başına
birtakım insanlık için yüzkarası sahnelere şahit olunuyordu. Bu durum,
savaş sırasında Doğu Cephesi’nde savaşan Alman askerlerince görülene
kadar Alman milletinin büyük bir çoğunluğu tarafından bilinmiyor¬du.
Viyana’nın bataklıklarında faziletin, büyük bir nefretle karşıla¬yıp,
isyan edeceği bu dramın başarılı bir şekilde ve tam bir tecrübe ile o
terbiyesiz ve her türlü histen yoksun Yahudilerce idare edildi¬ğini
görünce vücudum bir sarsıntı geçirdi, sonra büyük bir hiddete gark
oldum. Artık Yahudi meselesini aydınlığa çıkarmaktan korkmuyordum. Bunu
kendime vazife edinecektim.
Sosyal Demokrasi basınının özellikle
Yahudiler tarafından kontrol ve idare edildiğini zamanla fark ettim. Bu
duruma özel bir mana veremiyordum. Keza diğer gazetelerde de durum aynı
idi. Şu husus özellikle dikkatimi çekiyordu. Terbiyemin ve kanaatlerimin
milli kelimesine verdiği manaya uygun düşecek şekilde hakikaten milli
olabilen ve yazarları arasında Yahudilerin bulunduğu tek bir gazete
yoktu. Artık kendi kendimi zorlayarak, Marksist basının yazılarını
okumaya başladım. Bana öyle bir nefret duygusu verdiler ki sonunda bu
hıyanet ve alçaklık koleksiyonlarımı meydana getirenleri daha yakından
tanımak üzere harekete geçtim. Bu heriflerin hepsi istisnasız Yahudi
idiler. Temin edebildiğim bütün Sosyal De¬mokrat broşürleri okudum, imza
sahiplerinin hepsi de Yahudi’den başkası değildi. Hemen hemen her işte
şef olanların isimlerini tespit ettim. Bunların çoğu da Yahudi idi. Bazı
milletvekilleri, sendikaların sekreterleri, parti başkanları veyahut
sokak hareketlerinin liderleri hep o seçkin (!) ırkın mensupları idi.
Austerlitz, David, Adler, Ellenbogen ve diğerleri… işte bu adları hiçbir
zaman aklımdan çıkar¬mayacağım.
Artık bana karşıt olanların mensup
bulundukları partinin kilit noktalarının yabancı bir milletin elinde
olduğunu anladım. Çünkü her Yahudi, bir Alman olamazdı. Bunu kati olarak
öğrenince, çok rahat ettim. Böylece, ırkımızın şeytanını artık
biliyordum.Yahudi meselesi
hakkındaki bilgilerim sayesinde hedefe tahminlerimden daha çabuk
ulaştım, Yahudi’nin anlatmak istediğini nasıl yazıp söylediğini
öğren¬dim. Bunların usulü, her zaman kendi düşüncelerini saklamak için
kullanılan bir şeydi. Yahudi’nin gerçek gayesi hiçbir zaman yazının
tamamında aranmamalıdır. Yahudi gayesini satırların arasında giz¬ler,
Marksizm’i inceden inceye tetkik
ettiğimde ve Yahudi milleti¬nin faaliyeti ile meşgul olduğumda bu
soruların cevaplarını mukad¬deratın kendisi verdi. Marksizm ve Yahudi
faaliyeti tabiatın uyduğu aristokratik prensiplerin hepsini
reddediyordu. Bunlar kuvvet ve enerjinin sonsuz imtiyazı yerine sayının
üstünlüğünü kabul ediyor¬lardı. Marksizm, insanın kişisel değerini inkar
ediyor, ırkın önemini tanımıyor ve böylece insanlığı hayatı ve
medeniyeti için evvelce ta¬yin edilmiş şartlardan yoksun bırakıyordu.
Eğer bu doktrin dünya hayatının temeli kabul edilseydi, akla gelen bütün
düzenlerin sonu gelmiş olurdu. Böyle bir kanun düşüncelerimizin
ötesinde kalan ka¬inatta büyük bir karışıklığa sebep teşkil ederse, bu
geçici dünyada kendi topluluğu içinde ortadan çekilmesini gerektirmekten
başka bir manası kalmazdı.
Eğer Yahudi Marksizm’le bir zafer kazanırsa başına giyeceği taç,
insanlığın cenaze tacı olacaktır, işte o zaman dünya, milyonlarca yıl
önce olduğu gibi boşlukta üzerinde bir tek insan kalmadan döne¬cektir.
Kendi emirlerine aykırı hareket edilirse, tabiatın intikamı kor¬kunç
olur. Bunun için ben Tanrı’nın isteğine uygun hareket ettiği¬me
inanıyorum. Çünkü milletimi Yahudi’ye karşı müdafaa etmekle Allah’ın
eserini müdafaa etmiş oluyorum.
AŞAĞIDAKİ YAZI DA BİR FORUMDA RASTLADIM ÇOK İLGİNÇ GELDİ BANA
Hitler hakkında bilgi toplayan ve kitap
haline getirmek isteyen bir kişiye rastlamıştım almanyada. Arşivlerini
bana göstermişti. İsmi Ferhat ama soyismi aklımda kalmadı. Babası türk
annesi alman genç bir yazar bu. Kitabı çıkınca yazımı hatırlarsınız.
Arşivinde dikkatimi çeken belgeler ve fotoğraflar şunlar;topluca
namaz kılan yüzlerce ss askerinin resmi. Hitlerin bosna hersekte
hocalarla çektirdiği fotoğraf. Yaşlı bir bosnalıdan bizzat işittim.
Hitler o dönem bosnalıları kollamış ve bosnalıları aç bırakan sırpları
ezmiştir. Çok kötü şartlarda yaşayan bosna halkına gıda yardımı
yapmıştır.
Bizzat kendi kulaklarımla işittiğim
Yaşlı amcanın diliyle aktarayım; O dönem 8 yaşında idim. Ayagım çıplak
ve bitli olduğumu hatırlıyorum. Almanların askeri bir kamyonu gelmişti
köyümüze. Genç iki asker kamyonun arkasına geçip gıdaları köylülere
dağıtmaya başladı. Biz çocuklarla şakalaşıyorlardı. Biz almanca
bilmediğimizden el işaretleriyle anlaşıyorduk. Hatta domuz eti
olduğundan şüphelendik ve askere konserveyi göstererek domuz hırlaması
çıkararak bunun domuz eti olup olmadığını sormuştuk. Asker gülerek nein
dedi ve balık eti olduğunu bir tiyatrocu edasıyla bizlere anlatmaya
çalışmıştı ve biz köylüler alman askerin balık gibi yüzme hareketlerine
gülüyorduk…
Dikkat ederseniz cezayir ve mısırı
işgal eden hitler askerleri tarafından öldürülen tek bir müslüman
yoktur. Yazar Ferhat bana o dönemde mısırdaki askerlere dağıtılan bir
broşürü gösterdi.
Broşürde müslümanların kültürü anlatılıyordu. Başı sarıklı insanlara
hürmet gösterilmesini, evlere ayakkabıyla girilmemesini, ramazanda
müslümanların oruç vaktinde sokakta yemek yenilmemesini ve buna benzer
nice şeyleri askerlere emir niteliğinde broşürde bildiriyordu.
Dikkat ederseniz Berlinde sinagoglar yakılırken osmanıya saygı niteliğinde yapılan şehitlik camisine dokunulmamıştır.O
dönem alman marketlerinde satılan bir konservenin dış kapağında hz.
Ebubekir hakkında temel bilgiler yazıyordu. Kaçıncı halife olduğu ve kim
olduğu hakkında bilgi. Mesela bugün coca colanın teneke kolaların
kapağında futbolcuların reklamını yapması gibi.
Bu pek anlatılmaz ama hitler müslüman
sempatizanı idi… Hatta bir yazısında dönemin almanyasını kaiser den
kurtarma stratejisini anlatırken Atatürkü misal aldığını yazmıştır ve
yeni bir ülke kurmada Atatürke olan hayranlığını dile getirmiştir.
Dikkat ederseniz başa geliş sratejisi birbirine çok benzer.Döneminde
Almanları islam hakkında bilgilendirmiştir. Genç yazar Ferhat
müslümanlığı seçen subaylar dahi olduğunu anlatmışıtı. Müslüman
rütbelilerin isimlerini toplamış ve aileleriyle röportajlar yapmış…
Topladığı arşivi kendi gözümle gördüm. Resmen ağzım açık kaldı…Olay
şu; Hitler Almanların dünyaya hakim olmasını değil her ırkın kendi
ülkesinde arınmasını savunuyordu. Aksi taktirde niye italya ve
japonyayla müttefik olsunki!!! Bu politikası karşısında en büyük engel
yahudiler ve koministlerdi. Hitlerin savaşı yahudi ve kominizme
karşıdır. Diğer milletlere karşı değil. Bu nokta iyi anlaşılmalı…Benim
hitlerle bir sorunum yok. Diğer tarafta fransızlar cezayiri işgel edip 1
milyon müslümanı katletmiş ve ingiliz franzızlar anadoluyu işgal
etmişken ben niye hitleri düşman ingiliz franzızı dost edineyimki.
Yahudi katiline kızmamı bekleyen kapitalist dünya müslüman katillerinin
elini öpmemi benden beklemesin. Asıl düşmanlarım belli benim…SONUÇ
Dünya medyası ve ülkemiz medyasının kimlerin elinde olduğu belli.
Yahudileri bize masum gösteren aynı bu medya değil mi ?
Hitleri de bize farklı mı anlattılar acaba ?
Toplumumuz medya beyin yıkanması devam ediyor sanırım.
26.06.2008 Mustafa İstanbulluoğlu, isiginsesi.com sitesinde ise aşağıdaki gibi yazıyor: ….«Kudüs Müftüsü El Hüseyin, Hitler’in gizli Müslüman olduğunu ve Haydar adını aldığını yaymıştı»… Melih AŞIK-Milliyet
….»II. Dünya Savaşı’nda Müslüman
halklar arasında Nazi Almanya’sı diktatörü Hitler’in ‘Müslüman olduğu’
ve ‘Haydar adını kullandığı’ inancı yayılmıştı»…Güneri CİVAOĞLU-Milliyet
…»Hitler, gerçek adı Haydar Ebu Ali olan bir Müslüman mıydı?»…Cengiz ÖZAKINCI – Türkiye’nin Siyasi İntiharı
Dietrich Eckart, 1920’lerde
vasiyetnamesinde; “Hitler’i izleyiniz. Dans edecektir; ancak müziği ben
yazdım. Onlarla temasa geçmesi için gerekli araçları kendisine verdik.
Bana da sakın acımayın. Tarihi herhangi bir Alman’dan daha fazla
etkilemiş olacağım.” demekle neyi kastetti ?Yıl 1920 idi…
Dietrich Eckart kimdir? Dietrich
Eckart, en büyük hedefi, zaman yolculuğunu gerçekleştirerek Dünya’nın
kaderini değiştirmek olan Thule Örgütü’nün kurucusudur.Öğretisi, mistik
Doğu, Hint-Tibet felsefesine dayanır.
Hitler, Almanya’da Birinci Dünya Savaşı
sonrasında yaşanan krizden güç kazandı. Propaganda ve karizmatik bir
dille, alt ve orta tabakanın ekonomik istemlerine ümit veriyordu; bunun
yanında da belli bir seviyede nasyonalizm, anti-semitizm ve
anti-komünizm de sunuyordu.Ancak
ünlü kitabı «Kavgam» ‘da kendi yazdığı aşağıdaki ifadeler, basit bir
günah çıkarma mıydı? Yoksa Baron Rudolf von Sebottendorff gibi gizli bir
Müslüman mıydı ?
….«Müttefikimiz İtalya aşağı yukarı
bizi her tarafta rahatsız etti.Afrika’da devrimci bir politika takip
etmemize,mesela İtalyanların varlığı engel oldu. Durum gereği Afrika
meselesi İtalya’nın özel meselesi kabul ediliyor ve bu yüzden
Mussolini,Kuzey Afrika’ya sahiplik etmek ayrıcalığını talep ediyordu.Hiç
olmazsa Fransa tarafından işgal edilen Müslüman memleketleri
bağımsızlığa kavuşturmalıydık.Bu hareketimiz, İngilizlerin köleliğe
mahkum ettiği Mısır ve Yakın Doğu’da bağımsızlık ve olağan üstü bir etki
yaratacaktı. Kaderimizin İtalyanlara bağlı olması bu derece «asil» bir
davranışı mümkün kılmıyordu. Zaferlerimizin haberleriyle bütün İslam
dünyası çalkalanıyordu. Mısırlılar,Iraklılar,Cezayir, bütün Yakın Doğu
isyana hazırdı. Bu milletlere yardım etmek,aynı zamanda çıkarlarımız
gereği olduğu halde onları bağımsızlık yolunda teşvik etmek için ne
yapabiliyorduk sanki? İtalyanların yanı başımızdaki varlığı bizi felce
uğratırken, «İslam dünyasındaki dostlarımız» nezdinde de bu yakınlık
büyük bir hoşnutsuzluk yaratıyordu.Zira
bu Müslüman ülkeler bizi isteyerek veya istemeyerek cellatlarına
yardakçılık yapan bir davranış içinde görüyorlardı. Kaldı ki bu
bölgelerde Fransızlardan ve İngilizlerden fazla İtalyanlardan nefret
edilmektedir. Sünusiere (Cezayirlilere) karşı tatbik edilen barbarca
işkencelerin hatırası, bu bölgelerde hala canlı bir şeklide
yaşamaktadır.Diğer taraftan savaştan önce Mussolini’nin, kendini
İslam’ın Kılıcı şeklinde dünyaya ilan etmesi gibi gülünç iddiaları
savaştan önce olduğu gibi halen alay konusu olmaktadır. ”Hazreti
Muhammed(s.a.v)” veya Hz. Ömer gibi büyük fatihlere yakışacak olan bu
ünvan,Mussolini’ye para ile kandırılmış veya korkutulmuş birkaç zavallı
ahmak tarafından verilmiştir.İslam dünyası ile yapılabilecek büyük bir
politika vardı.İtalyan müttefikliğine olan bağlılığımız yüzünden
elimizden kaçan nice fırsatlar gibi bunu da kaçırmıştık!
Yapmamız gereken, Fransız zulmü altında
bulunan bütün milletleri bağımsızlığa kavuşturmak ve İngiliz işgali
altında bulunanları isyana teşvik etmekten ibaretti.Bu politika bütün
İslam dünyasında heyecanlar yaratacaktı. İster iyi,ister kötü olsun
İslam dünyasında bir milleti ilgilendiren her hangi bir konunun
Atlantik’ten Büyük Okyanus’a kadar bütün İslam dünyasında tesir edeceği
bir gerçektir. (Atlantik’ten Hint Okyanusuna değil, Büyük Okyanusa kadar
ifadesi, ilginçtir.)
Psikolojik yönden politikamızın etkisi
iki katlı felaket oldu.Bir taraftan hiçbir fayda etmeyen Fransızların
gururunu yaraladık;diğer taraftan sömürgeleri üzerindeki egemenliklerini
muhafaza etmek için gayret gösterdik.
Zira bütün korkumuz Fransız
sömürgelerindeki bağımsızlık havasının İtalyanların Kuzey Afrika’daki
sömürgelerine bulaşmaması idi.Madem ki bu topraklar şimdi İngiliz ve
Amerikan kuvvetlerinin işgali altındadır,bu sonuçların bizler için bir
felaket olduğunu söyleyebilirim.Bizim bu mürai dış politikamız
İngilizlerin, Suriye’de, Irak’ta ve Libya’da kurtarıcı rolünde
gözükmelerine dahi sebep olmuştur. »….(62 yıl sonra da durum aynı…)
…Thule Örgütü, 1943 yılına kadar
Tibet’le yakın ilişkiler içersinde olmuş, karşılıklı heyetler
gönderilmiştir. Hatta, 1926 yılında, Berlin ve Münih’e, küçük bir Hindu
kolonisinin yerleştirildiği bilinmektedir (Ruslar’ın Berlin’e girişi
sırasında, ölenler arasında, Himalaya ırkından gelme, Alman üniforması
giymiş, üzerinde kimliği ve rütbesi bulunmayan 1.000 kadar cesede
rastlanmıştır). Nazi’lerin “Odessa” adlı bilim örgütünde de, üst rütbeli
Tibetli’lerin çalışmış olduğu saptanmıştır. Tibet kökenli “Yeşil Ejder”
adlı bir örgütün de, Thule Örgütü ile bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Thule Örgütü’nün merkezi, Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonra, İstanbul’a taşınmıştır. Örgütün başkanı, Hitler
tarafından İstanbul’a gönderilen, ancak daha sonra İstanbul’da intihar
süsü verilerek öldürülmüş olan (Türk literatüründe “Gizli Müslüman
Baron” diye anılan), “Baron Rudolf von Sebottendorff” (diğer adıyla,
“Rudolf Glauer”) dir. Araştırmacı yazar Jason Bishop, Baron
Sebottendorff’un, İslam mistizmi ve süfizmini tüm ayrıntıları ile çok
iyi bilen ve tarikatlarla doğrudan teması olan bir kişi olduğunu
belirtmektedir.
Baron Sebottendorff, 1933 yılında
yayınlanan, “Before Hitler Came” (Hitler’den Önce) isimli kitabında,
Nazi liderlerinin gizemli çalışmalarını konu almış ve kitap, bu nedenle
Gestapo tarafından yasaklanmıştır.
Haushofer ve Hanussen ile birlikte,
Gurdjieff de Müslüman olmadan önce bu örgüte mensuptu. Diğer bir örgüt
üyesi olan Rudolf Hess’in de Müslüman olduğu ileri sürülmüştür.
Hitler’in, Thule Örgütü’ne 1920 yılında katılması ve, örgütün
kurucusunun vasiyetindeki ifadeleri, düşündürücüdür : Acaba Hitler,
gizli bir Müslüman mıydı?
Takdir Sizlerindir
(Hafize Betül)
Subscribe to Updates
Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.