Osman Gazi hazretleri, Kuranı Azimüşşana duyduğu hürmet ve sevgiden dolayı, kendiyle beraber nesline saltanat verildi. Osman oğulları üç kıtaya hükmetti. Ama nasıl? Tarihi kader perspektifinden nazar etmek bambaşka bir şey. Gelin sohbet edelim. Osman Gazi dedik. Hürmet dedik. Mukaddesat Ehli Sünnet Vel Cemaat akidesi için çok önemlidir. Mukaddesata hürmet etmek imanın devamının şartlarındandır. Hürmet etmek, hem batınına hemde zahirine hürmetle amel etmek, saygısızlıkdan içtinap etmekle olur. Bazı gruplar İslam’ın mukaddesatına olan hürmeti şirk veya şirk kokusu olarak tasavvur edebilir. Bu nazarın sebebiyeti, zahir ile batını ayırt edememe, hadise karşısında gerekli sabrı gösterememedir. Hızır (as)’a dost olmak isteyen Musa (as)’ya çok güzel bir konuşması vardır. “66- Musa ona: “Allah’ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” dedi.
67- (Hızır) dedi ki: “Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.
68- “İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?”
69- Musa: “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim” dedi.
70- (Hızır) dedi ki: “O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!” İÇ YÜZÜNÜ KAVRAYAMADIĞIN ŞEYE NASIL SABREDECEKSİN? İÇ YÜZÜNÜ KAVRAYAMADIĞIN ŞEYE NASIL SABREDECEKSİN? İÇ YÜZÜNÜ KAVRAYAMADIĞIN ŞEYE NASIL SABREDECEKSİN? Ezberlememiz lazım. “Çünkü iç yüzünü bilemediğin bir şeye nasıl sabredeceksin?
Yani beraberimde birtakım şeyler göreceksin ki, sır ve hikmetinden haberin olmayacak, dış görünüşe göre ise iyi görünmeyecek. Sen bir şeriat sahibi olman itibariyle onları dış görünüşlerine göre uygun göremeyip itiraz etme gereğini duyacaksın.”(elmalılı tefsir) Ertuğrul Gazi ve oğlu Osman Gazi, kendileri isteseler beylik kurabilecekken, Selçuklu Sultanına sadık kaldılar. Mesela Abdülhamid Han Hazretlerine isyan eden ilim ve siyaset ehli gibi olmadılar! Buda bir nüans meselesidir. Her fetihlerinden ganimetleri Selçuklu Sultanına gönderdiler ve karşılığında dua ve hediye aldılar. Uzun lafın kısası, bazı topluluklar, Ehli Sünnet’in bu ince nüansını, yani MUKADDESATA olan hürmetini idrak edemiyor ve sabredemeden, araştırmadan, İÇ YÜZÜNÜ KAVRIYAMADAN, tekfir silahını çekebiliyor. Onlar hala bakıyor! Ne yazık ki tekfir ettikleri topluluk hiçbir emperyaliste ve kapitaliste uşak olmadığı halde, kendileri uşak oğlu uşaklar. Osman Gazi, gözünün bebeği, gönlünün sultanı, ruhuna huzur veren Malhûn hatununu Şeyh Edebali hazretlerinin dergahında görüyor. ALLAH’u Ekber! Aşk var! O zamanlar romantizim daha icat olmadı. Mesela Osman Gazi punar başında testisine su dolduran Malhun Hatun’a, uzaktan kumandalı arabayla evlenme teklifi etmedi. Arkadaşlarıyla pankartlarda açmadı. Edebe aykırı, dine zeval getiren şeylerdi bunlar. Şeyh Edebali hazretleri, bünyesinde derviş ve fakir barındıran, yüksek ilim ve maneviyat, onun yanında şecaat sahibi bir evliya. Kızı Malhûn gözbebeği tabi. Babalara kızları en değerli taşlardan daha kıymetlidir. Bir Baba, kızını sevdiği gibi, kimseyi sevemez herhalde. Osman Gazi, tekkeye gider, sohbetlere devam ve orada misafir olurdu. Bir gğn misafirliğinde, Musafı şerif duvarda asılıyken, o oda da yatmaya haya etti. El pençe divan mushafa doğru saygıda kusur etmedi. O, batını zahirinde görünen, ALLAH’ın kelamı, Kuranı Kerim’e hürmet etti. Bahsi geçen topluluk ne yazık ki bu hürmeti, karton kapağa, a4 sayfalara vs. sanır. Onları ne yapmıyoruz? Kâ’le almıyoruz! ? Osman Gazi sabah namazına yakın bir zamanda, abdest sularını hazırlamak için kalkan dervişlere ve diğer müsafirlere, bu halde görünmemek için, edebiyle Kuran’ı aldı ve rahle başında okumaya başladı. Sabaha kadar el pençe divan duran bu baba yiğit atamız, uykuyla uyanıklık arasında gitti geldi ve uyku galebe çaldı. Uyudu! Rüyaların en güzelini gördü. “Osman Beyin rüyâsında, Edebâlî hazretlerinin koltuk altından çıkan bir nûr, gelip Osman Beyin göğsüne girdi. O nûrun girmesiyle, Osman Beyin karnından bir ağaç peydâ oldu. Birden dallanıp budaklandı. Dalları çok yükseklere ulaştı. Altındaki nice dağlar ve nehirleri gölgeledi. Onun gölgesindeki dağ ve nehirlerden birçok insan gelip istifâde etmeye başladığı sırada, Osman Bey uyandı. Edebâlî hazretleri, Osman Beyin böyle bir rüyâ görmesine çok sevindi. Onun yapacağı büyük hizmetlerde, kendisi nin de nasîbi olmasına çok şükretti. Osman Beyin bu güzel rüyâsını şöyle tâbir etti: “Oğul sen, Ertuğrul Gâzi oğlu Osman, babandan sonra “Bey” olacaksın, kızım Mâl Hâtunla evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nûr budur. Sizin asîl ve temiz soyunuzdan nice pâdişâhlar gelecek. Onlar, nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar. Allahü teâlâ, nice insanın huzur ve saâdete kavuşmasına, dîn-i İslâmla şereflenmesine senin neslini vesîle edecek.” dedi.” Bazı tayfa var Osman oğullarının yatak odasıyla ilgileniyor. Bazı tayfa var, onlar kafir oldu diyor. Bazı tayfa var tamamen çekimser! Neden? Çünkü cahil. Bazı tayfa da var ki, onlar bilmeden slogan atıyor. Bazı tayfa da biliyor, hüzünleniyor, gönlüne yaşlarını akıtıyor, onları rahmetle anıyor, yaptıkları hizmetler için dualaer ediyor ve ruhlarına hediyeler gönderiyor. Saydığım son tayfadan olun lütfen. Osmanoğlu olmak kolay değil. Çocuğunu din için, devlet için, fitne çıkmaması ve müslüman ahalinin kırılmaması için öldürebilmek, kolay iş değil. Zahire bakıp yargılamayın hep. İnsandır beşerdir. Elbet beşeri duygularıyla hareket edecekdir ama Hz. İbrahim (as) gibi oğlunu bıçağın altına yatırmak, her baba yiğidin harcı değildir. Bakınız Hz. Nuh (as)’a! Onun bir oğlu vardı, inanmamıştı babasına! ALLAH’ı reddetti. Ne zaman ki ALLAH gemi yapacaksın, her canlıdan bir çift koyacaksın, sana inananlarıda gemiye alacaksın, ben göklerden yağmur yağdıracak, yerlerden sular kaynatacağım ve geri kalanı helal edeceğim dedi. Hz. Nuh, beşeri duygularla oğlunu ikna etmek istedi ama ALLAH, bir dalga gönderdi ve oğlunu aldı. Bunun üzerine Nuh (as)” Ya Rabbi! Ehlimi, aile efradımı gemiye almamı murad etmiştin. Bu yüzden yaptım.” deyince, Hz. ALLAH’da” O SENİN EHLİN DEĞİLDİR!” dedi. Çünkü o inanmamıştır. Küfür içerisindedir. Dünya da ki imtihanları görüyormusunuz? Eminimki bizler, ayağımıza batan ufacık bir dikenle, yerle beraber oluyoruzdur. İman ve ihlas böyle bir şey olsa gerek. Nerede kalmıştık. Osman Gazi evlendi Malhûn hatunuyla ve dünyaya nur topu gibi bir evladı gelmişti. Orhan Gazi, babasının sancağını devam ettirdi. Osmanlı küffara fetihler düzenlerken, diğer müslüman devletler ve beylikler, kendilerini yemekle meşguldu. Ama ALLAH, islamın sancaktarlığını içlerinden birine nasip etti ve o da, Osman Gazi idi. Seviyorum Osmanlıları. Bu sancağa nasıl layık oldular? Çok basit, Mukaddesata hürmet ve dindarlıklarıyla. ALLAH, islamın sancağını öyle suretten ibaret, gevşek ve dünya sevdalısı bir padişaha vermez. Bu zarif iştir. Dikkat ister. İncitmemek lazımdır. Milimetrik hesaplar yapmak, bir o kadarda düşünceli olmak gerekir. Dünyayı atının nalları altında ezmek, yüzbinlerce askeri karıncayı ezmemesi için durdurmak gerekir. Doğuya Şah, batıya Kral seçtiren Kanuni, bahçesinde ki karıncalar için bir şiir yazar hocasına:”Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Günah var mı karıncayı kırınca?” Hocasıda şiirle cevap verir:” Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.” Osmanlıyı bu şiirler bile özetler aslında. Koskoca Kanuni, karıncayı aşamaz işte. İslamın sancağı Osmanlıya bu karıncanın hakkını gözeten Padişah, bu ahlakda olan halk için verildi. İslam sancağı pahalı bir kefendir. Öyle alelade bir şekilde kullanılamaz. Osmanlı islam düşmanına ise daha keskindir ve serttir. Mohaç Meydan muharebesi, tarihde eşi benzeri görülmemiş bir harbdir ki, neticesi bakımından dünyada tektir. “İki saat sürdü. 200 bin düşman askeri öldü ve 70 bin kadarı esir düştü. İki saat sonra 637 yıllık Büyük Macar Krallığı tarihin karanlık sayfaları arasındaki yerini almıştı.
Bir Fransız tarihçisi Mohaç muhârebesini anlatırken; “Târihte hiç bir savaş gösterilemez ki, Mohaç’da olduğu gibi, bir tek muhârebe bütün bir milletin istikbâlini asırlar boyunca ortadan kaldırsın!..” demektedir. Gerçekten de Mohaç zaferinin neticesi pek mühim olmuş, 637 yıllık büyük Macar krallığı târih ve siyâsî coğrafyadan silinmiştir. Zaferin diğer bir parlak cephesi ise, Türk zayiatının pek az olmasıdır. Osmanlı târihlerine göre Türk şehîdleri çok az idi. Yaralılar ise bir kaç bini geçmiyordu. Buna mukabil düşmandan kaçıp kurtulabilenler hemen hemen hiç yoktu.” Bu zaferler akıl almıyacak zaferler. Bu zaferler, ALLAH’ın Osmanoğullarına bahşettiği hediyelerdir. Raşid Halifeler devrini ve ashabı kitam devrini kesinlikle tenzih ederim. Osman Gazi’nin hürmetiyle dünyada eşi benzeri görülmemiş bir imparatorluk hayat buldu, her ne yaptıysa ALLAH rızası için yaptı ve bu dünyada ALLAH’ın adaletini uyguladı. Selametle…