MEZHEPLERİ TELFİK MESELESİ
TELFİK
a)Telfikin manası
Telfik lügatte kumaşın iki ucunu birleştirip dikmek, uydurmak, süslemek manalarına gelir. Usül ıstılahında ise telfik; iki veya daha fazla mezhebin birbirine zıt ve aykırı olan hükümlerini belli bir işte bir hadisede cem etmektir.
b)Telfikin hükmü
Telfik iki kısımdır.
1)İçtihada telfik2)Taklid de telfik
İçtihada telfik bir mesele üzerinde birbirine muhalif iki görüş varken, daha sonra gelen bir müçtehidin bu ikisine uymayan üçüncü bir görüş ortaya atmasıdır. Hanefi usulcüleri; bir asırda müçtehidlerin iki ya da daha fazla görüş üzere ihtilaf etmelerinin, o iki görüşün maadasının batıl olduğuna dair icma’ mahiyetinde delil olduğunu ifade ederek içtihad da telfiki tecviz etmemişlerdir.
Taklid de telfikin gerçekleşebilmesi için bir hükümde birbirine muhalif iki görüş ile bir arada veya ikincisinin tesiri kalkmadan diğeri ile amel etmek gerekir.
Taklid de telfik iki kısma ayrılır.
1)İcmaa aykırı olan2)İcmaa aykırı olmayan
İcmaa aykırı olan telfik; Mezahibi Erbaa fukahası tarafından tecviz edilmemiş, haram görülmüştür. İcmaa aykırı olan telfikin anlaşılabilmesi için şu misal verilmiştir.
Nikâhın şartları dört mezhebe göre farklıdır.
Hanefi’ye göre:İcap, kabul ve iki şahit,
Şafii ve Hanbelî’ye göre:İcap, kabul, iki şahit ve izni veli,
Maliki’ye göre:İcap, kabul, ilan, izni veli ve mehir şarttır.
Velisiz (Hanefi’de şart değildir), şahitsiz (Maliki’de şart değildir), mehirsiz (Malikilerin dışındakilere göre şart değildir) yapılan bir nikâh dört mezhebin dördüne de uymadığı için bu İcmaa aykırı olan telfikdir ve caiz değildir. Böyle bir muamele hiçbir mezhebe uymadığı için yapılan iş zinadır ve had vurmak icap eder. Her mezhepten diğer mezhebin imamının cevaz vermediği bir sözü alarak bir ibadet yapmak, yahut bir muamele icra etmek beşinci bir mezhep uydurmaktır ki, o kimsenin ibadeti batıl, muamelesi geçersizdir.
İcmaa aykırı olmayan telfike şöyle bir misal verilebilir.
Abdestin şartları mezheplere göre muhteliftir. Şöyle ki;
Maliki’ye göre:Delk(ovalamak) şarttır.
Şafii’ye göre:Karşı cinse dokunmak abdesti bozar.
Şafii Bir kimse abdest alırken azalarını ovalamasa ve hem de kadına dokunsa bu iki mezhebe göre abdesti olmaz. Mea haza (Bununla beraber) bu kimsenin Hanefi mezhebine göre abdesti olur. İşte bu icmaa aykırı olmayan telfikdir. Ve böyle bir telfik de batıldır. Tecviz edilmemiştir. Hükmü geçersizdir. Şürünbülali Hazretlerinin naklettiğine göre bir kimse Hanefiyi taklit ederek velisiz, Maliki’yi taklit ederek şahitsiz nikah kıyarak vatı’ yapsa had vurulur.
TELFİKİN BAZI ŞEKİLLERİ VARDIR.
a) Bir kimse başının bir kısmını mesh etmiş ve lezzet kastı olmadan yabancı bir kadına dokunmuş ve dokunduğunda da lezzet duymamıştır. Bu kimse, Malkî’ye göre zikredilen dokunma ile abdest bozulmadığından imam Maliki taklid ederek namaz kılar ve Şafiî’yi taklîden başın bir kısmını mesh etmekle yetinirse, her iki imama göre hem abdesti ve hem de namazı batıldır.
Çünkü Şafiî, her ne kadar başın bir kısmını mesh edilmesi ile abdestin caiz olacağını söylüyor ise de, yabancı bir kadına dokunmakla abdestin bozulacağını söylemektedir. İmam Malik de, her ne kadar söz konusu olan dokunma ile abdestin bozulmayacağını söylüyor ise de, ona göre başın bir kısmının mesh edilmesiyle olan abdest batıldır.
b) Şafiî mezhebini taklid ederek başın dörtte birinden daha azını mesh edip sonra Hanefî mezhebini taklid ederek cinsiyet organına dokunacak olursa, bu iki imama göre abdesti batıldır.
c) Abdest alır, sonra cinsiyet organına dokunur ve kan aldırdıktan sonra da cinsiyet organına dokunmakla abdestin bozulmaması hususunda Ebu Hanife’yi ve kan aldırmanın abdesti bozmadığı hususunda Şafiî’yi taklid ederse, her iki imama göre abdesti batıldır ve bu abdest ile kılacağı namazda batıldır.
d) Başın bir kısmının meshi konusunda Şafiî’yi ve köpeğin temiz olduğu hususunda Malikî’yi taklid edip namaz kılanın namazı, muteber (İtibar edilen) görüşe göre batıldır.
e) Kişi, zorla, ikrah ile karısını boşamış ve Hanefî biri ona boşamanın vaki olduğunu söylese ve oda iddeti bittikten sonra o kadının kız kardeşini nikahlasa, sonra Şafiî olan birisi, boşamanın vaki olmadığını ve nikahın baki olduğunu söylese, bu durumda o kimse Şafiî’yi taklid ederek birincisi ile ve Ebu Hanife’yi taklid ederek ikincisi ile yatamaz. Çünkü her iki imama göre; iki kız kardeşi cem etmek caiz değildir. Şayet Şafiî’yi taklid edecek ise ikincisi ondan ayrı düşmüştür. Ta ki, iki kız kardeşi bir arada cem etmesin.”
TELFÎK-I MEZAHİB HARAMDIR.
Hazreti Üstazımız: “Telfîk haramdır. Bugün Hanefî mezhebinden iken yarın Şafiî mezhebinden olmak, daha yarın başka mezhebe geçmek, oradan oraya dolaşmaktır. Bu asla tecvîz edilemez.” Buyururlar.
Telfik tartışmaları hicri yedinci yüzyılda başlamış, ancak son asırda Reşit Rıza, Muhammet Abduh ve daha önceleri İbni Teymiye gibilerin gündemde tuttuğu bir mevzu olmuştur. Bu hususta Reşit Rıza İslam’ da Birlik isimli bir kitap yazmış, bu kitap eski Diyanet İşleri başkanı A.Hamdi Aksekili tarafından 1916 yılında tercüme edilerek “Mezahibin Telfiki ve İslamın Bir Noktada Cem’i” adıyla dağıtılmış, 1974 senesinde sadeleştirerek tekrar neşredilmiştir. Bunun üzerine zamanın muhtelif ehli sünnet kalemleri tarafından bu kitaba reddiye olarak; “Telfiki Mezahibe Reddiye”, ‘Ellamezhebiyye’ ve ‘Mezhepsizler’ vs gibi kitaplar yazılmıştır.
Telfikin caiz olduğunu iddia edenlerin bu hususta sarıldıkları delil; bir müçtehide tabi’ olmanın lüzumunu gösteren ne bir ayeti kerimenin ne de bir hadis-i şerifin olmaması ve bu hususta icmanın da tahakkuk etmiş olmamasıdır.
Abdülgani Nablusî hazretleri de buyuruyor ki: Mezheplerin ruhsatlarını yani kolaylıklarını araştırarak, işini bunlara uygun olarak yapmaya telfik denir ki, caiz değildir. Dine uymak istemeyenin yapacağı şeydir. İhtiyaçtan dolayı veya zaruretle, bir işini veya her işini diğer üç hak mezhepten birine uyarak yapmak caizdir. Kolaylık için başka mezhebe geçmek veya taklit etmek ise, nefse uymak olur, caiz olmaz. (Hadika)
MÜSLÜMANA LAZIM OLAN MEZHEPLERDEN BİRİNİ TAKLİD ETMEKTİR:
“İctihad ve fetva verme vazifeleri, çok mühimdir. Bu; pek büyük bir ilim ve ihtisas işidir. Yoksa Kitabullah’ın ve ahadisi nebeviyyenin mübarek manalarını öyle sathî bir surette anlayabilen ve hafızalarında birkaç hadisi şerif bulunan kimselerin bir müctehide tabi olmayıp da Edille-i Şer’iyyeden hüküm çıkarmaya kalkışmaları, kendi namlarına fetva vermeleri asla caiz olamaz. Hatta vaktiyle Arapçaya hakkı ile vakıf, hafızalarında yüz binlerce Hadisi Şerif bulunan birçok muhterem âlimler, muhaddisler bile içtihat davasına kalkışmamış, kendi adına fetva vermekten çekinmiş, bu ciheti fukahâ’ya bırakmak insafını göstermişlerdir.”
En doğru yol, gerek itikâd ve gerekse amel hususlarında müçtehit âlimlerimizin içtihatlarına uygun olarak inanmak ve amel etmektir. Çünkü bizim ilmimiz, irfan ve idrakimiz Ayeti Celile ve Hadisi Şeriflerden hüküm çıkarmaya kâfi değildir.
Nitekim İmamı Rabbanî hazretleri:
)أَيُّهاَ( الْمُوَفِّقُ لِلسَّعادَةِ إِنَّ ماَ هُوَاْللاَزِمُ لَناَ وَلَكُمْ تَصْحيِحُ الْعَقاَئِدِ عَلىَ مُقْتَضىَ الْكِتاَبِ وَالسُّنَّةِ عَلىَ نَهَجٍ أَخَذَهاَ عُلَماَءِ أَهْلِ السُّنَّةِ بَعْدَماَ فَهِموُهاَ كَماَ يَنْبَغىِ فَاِنَّ فَهْمَناَ وَفَهْمَكُمْ ساَقِطٌ عَنْ حَيِّزِ اْلاِعْتِباَرِ إِذاَ لَمْ يُواَفِقْ فَهْمَ هَؤُلاَءِ اْلاَكاَبِرِ أَلاَ تَراَ أَنَّ كُلَّ مُبْتَدَعٍ وَضاَلٍّ يَدَّعىِ أَخْذَ أَحْكاَمِهِ الْباَطِلَةِ مِنَ الْكِتاَبِ وَالسُّنَّةِ وَفَهْمَهُماَ مِنْهُماَ وَالْحاَلُ أَنَّهُ لاَ يُغْنىِ مَنَ الْحَقِّ شَيْئاً
“Ey mes’ûd kardeşim! Bize ve size lâzım olan, i’tikâdı Kitaba ve sünnete uygun olarak düzeltmekdir. Doğru yolun âlimlerinin Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden layıkı veçhile anladıktan sonra, aldıkları tarz ve yolda i’tikâdı düzeltmek lâzımdır. Çünkü Kitâp ve sünnetten bizim ve sizin anladıklarımızın, bu büyüklerin anlayışına muvafık olmadığı zaman hiç kıymeti yoktur, itibardan sâkıttır. Böyle olunca da Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymak lâzımdır. Bizim anladıklarımız, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymuyor ise, hiç kıymeti olmaz. Görmüyor musun ki, her bid’at sâhibi, [türedi reformcular] ve doğru yoldan kayarak dalâlete düşenler, sapık bilgilerini ve bozuk işlerini, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anladıkların ve bu iki kaynaktan çıkardıklarını söylemektedirler. Bu sözleri, hak namına hiçbir şey ifade etmez.” buyururlar
İmamı Rabbanî hazretleri:
وَكَماَ أَنَّ اْلاِعْتِقاَدَ بِموُجَبِ الْكِتاَبِ وَالسُّنَّةِ ضَروُرِىٌّ كَذَلِكَ الْعَمَلُ بِمُقْتَضاَهُماَ عَلىَ نَهَجٍ اِسْتَنْبَطَهُ اْلائِمَّةُ الْمُجْتَهِدوُنَ مِنْهُماَ وَاسْتَخْرَجواُ اْلاَحْكاَمَ عَنْهُماَ مِنَ الْحَلاَلِ وَالْحَراَمِ وَالْفَرْضِ وَالْواَجِبِ وَالسُّنَّةِ وَالْمُسْتَحَبِّ وَالْمَكْروُهِ وَالْمُشْتَبَهِ وَالْعِلْمُ بِهَذِهِ اْلأَحْكاَمِ أَيْضاً ضَروُرِىٌّ
وَلاَ يَجوُزُ لِلْمُقَلِّدِ أَخْذُ اْلاَحْكاَمِ مِنَ الْكِتاَبِ وَالسُّنَّةِ عَلىَ خِلاَفِ رَأْىِ الْمُجْتَهِدِ وَأَنْ يَعْمَلَ بِهاَ وَيَنْبَغىِ أَنْ يَخْتاَرَ فىِ الْعَمَلِ الْقَوْلَ الْمُخْتاَرَ فىِ مَذْهَب مُجْتَهِدِهِ الَّذىِ قَلَّدَهُ وَتَبِعَهُ وَاَنْ يَعْمَلَ باِلْعَزيِمَةِ مُجْتَنِباً عَنِ الْبِدْعَةِ وَأَنْ يَسْعىَ فىِ جَميِعِ أَقْواَلِ الْمُجْتَهِديِنَ مَهْماَ أَمْكَنَ لِيَقَعَ الْعَمَلُ عَلىَ الْقَوْلِ الْمُتَّفَقِ عَلَيْهِ؛
مَثَلاً: إِنَّ اْلاِماَمَ الشاِّفِعِىَّ إِشْتَرَطَ النِّيَّةَ فىِ الْوُضوُءِ فَلاَ يَتَوَضَّئُ بِلاَ نِيَّةٍ, وَكَذَلِكَ قاَلَ بِفَرْضِيَّةِ التَّرْتيِبِ فىِ غَسْلِ اْلاَعْضاَءِ فَيَلْتَزِمُ التَّرتيِبَ, وَافْتَرَضَ اْلاِماُمُ ماَلِكٌ اَلدَّلْكَ فىِ غَسْلِ اْلاَعْضاَءِ فَيُدَلِّكُ أَلْبَتَّةَ, وَكَذَلِكَ قاَلوُا يَنْقُضُ الْوُضوُءُ بِمَسِّ النِّساَءِ وَالذَّكَرِ فَيُجَدِّدُ الْوُضوُءَ إِنْ مَسَّ أَحَدَهُماَ.وَعَلىَ هَذاَ الْقِياَسِ فىِ ساَئِرِ اْلاَحْكاَمِ الْخِلاَفِيَّةِ
“Kitaba ve sünnete, uygun itikâd zarurî olduğu gibi, Müctehid imamlarımızın kitap ve sünnetten istimbat ettikleri, helal, haram, farz, vacip, sünnet ve müstahaptan olan ahkâmdan çıkardıkları yol üzerine, kitap ve sünnetin muktezaları ile amel etmeleri zaruridir.
Mukallidlerin, Kitâptan ve sünnetten, müctehidlerin çıkarmış olduğu hükümlere muhalif hüküm çıkarıp almaları ve Kendi çıkardığı hükümlere göre amel etmesi caiz değildir. Mukallide lazım olan taklit ettiği ve tabi olduğu müctehidinin mezhebinin muhtar olan hükümlerine uymaktır. Bidatlerden kaçınarak azîmet ile amel etmek ve Müttefekun aleyh olan hüküm ile amel edebilmek için, mümkün mertebe müctehidlerin ictihatlarının tamamını yerine getirmeye çalışmaktır.
Meselâ: İmam-ı Şâfi’î “rahimehullah” abdest alırken, niyet etmek farz demiştir. Hanefî mezhebine mensup olanlar da abdest alırken niyet etmelidir. Bunun gibi, Şafiî mezhebine göre uzuvları yıkarken tertibe riayet etmek ve birbiri ardına yıkamak lâzımdır, öyle ise tertibe riayet etmelidir. İmâm-ı Mâlik, abdest uzuvlarını ovmak farz demiştir. Hanefî olanlarda elbette ovmalıdır. Şâfi’î mezhebinde, elin yabancı kadına ve kendi avret mahalline dokunması abdesti bozar. Hanefî olanın eli, kendi avret mahalline ve bir kadına dokununca, abdestini tazelemelidir.” Buyururlar.
MUKALLİD’E GEREK İTİKAD VE GEREKSE AMELDEKİ MEZHEBİNDEN SORULUNCA NASIL CEVAP VERMELİDİR?
İmamı Nesefî hazretlerinin El Eşbâh isimli kitabında:
إذاَ سُئِلْناَ عَنْ مَذْهَبِناَ وَمَذْهَبِ مُخاَلِفِناَ قُلْناَ وُجوُباً: مَذْهَبُناَ صَوَابٌ يَحْتَمِلُ الْخَطَأَ، وَمَذْهَبُ مَخاَلِفِناَ خَطَأٌ يَحْتَمِلُ الْصوَّابَ، وَإِذاَ سُئِلْناَ عَنْ مُعْتَقَدِناَ وَمُعْتَقَدِ خُصوُمِنَا قُلْناَ وُجوُباً: اَلْحَقُّ ماَ نَحْنُ عَلَيْهِ، وَالْباَطِلُ مَا عَلَيْهِ خُصُومُنَا
“Bize Mezhebimizden ve Dinimizin fer’î meselelerinde muhalifimiz olan diğer müctehid imamlarının mezhebinden hangisi doğrudur? Diye sorulunca, (bizim mezhebimiz doğrudur fakat hata ihtimali de vardır, muhalifimiz olan mezhebin ictihadı hatalıdır fakat doğru olma, isabet ihtimali de vardır) cevabını vücûben veririz. Amma, bizim mezhebimizin itikad ettikleri şeyler ile hasımlarımızın (Ehlisünnet dışı mezheplerin) itikad ettikleri şeylerden sorulunca da: (bizim üzerinde olduğumuz itikatlar hak, fakat hasımlarımızın üzerinde olduğu itikatlar ise batıldır) diye vücûben cevap veririz.”