Uzun zaman oldu yazmayalı. Yazacak bir şeyler var olsa da yazamamanın ızdırabı sürekli üzerimde oldu. Beyan ettiğimiz fikirlerimiz var ve bunları karşı tarafın anlaması için en güzel kelimeleri seçiyoruz. İzah etmeye gayret ediyoruz. Fikir beyan etmek istiyoruz. Fikirlerimizi paylaşmak ve bununla amel etmek istiyoruz. Fikir nedir diye soruyormuyuz? Kendimize? Karşımızdakine? Nedir fikir?
Daha önceden sahip olduğumuz ancak aralarında ilişki kuramadığımız iki veya daha çok düşünceyi yeni bir biçimde yeniden birleştirmek. Yani fikir denen şey; James Web Young’ın söylediği gibi;
“Eski unsurların yeni birleşiminden başka bir şey değil.”
Elimizde malzeme olmalı ki fikir oluşturalım ve beyan edelim. Birgün beynimiz silinse ortada fikir ve düşünce kalmaz. Bugün dünyanın çektiği en büyük ızdırap bu olsa gerek. Şahısların akli melekeleri silinmesede toplum hafızası gayet silik bir biçimde. İşte bu yüzden toplumsal bir fikir birliğimiz yok. Toplumsal bir paydamız yok. Silik hafızalarımız da gayet mutsuz bir şekilde günlerimizi harcıyoruz. Dava fikrimiz bile kalmadı. Eskilerimiz batıl da olsa bir davaya gönül verip kendi fikirlerini oluştura bilirken, bizim zamanımız buna da müsade etmiyor ne yazık ki! Bilginin kıymeti olmadığı gibi bilgi kirliliğide hat safhada. Böyle olunca insanlar kendi fikirlerini oluşturmakta zorluk çekiyorlar ve hatta fikirsiz yaşamayı daha çok istiyorlar. Çünkü fikir işçilik istiyor. Çaba ve gayret olmadan olmuyor. Çağımız ise buna müsade etmiyor. Fikir işçilerimiz bile günlük monotonluktan kurtulamadan pespaye işçilik yapıyorlar. Ortaya koydukları hiçbir argüman fikirleri parlatmıyor.
Türkiye’de insanlar fikir garibanlığı çekiyor. Herkes hoyratça bir ipe tutunmuş tepiniyor. Ne sağcısı sağcı, ne solcusu solcu. Liberal, Demokrat, Komünist vs. bunları hesaba bile katmıyorum. İçi boş sloganların hercai ettiği insanları görüyorum. Müslümanların daha çok hercai olduğuna şahit olmuşum. Manasını bilmeden kullandığı kelimelerle oluşturduğu sloganlarla yaşama tutunan ama hiçbir fikri alt yapısı olmayan insanlar görüyorum. Ben kendi cenahımdan olaya bakıyorum ve eleştirmek istiyorum. Müslümanların neo-selefileştiğini, Vehhabileştiğini kısacası Siyasallaştığına tanık oluyorum. Müslümanların dünya da imtihan olarak para ve mevki de sınıfta kaldığına da şahit oluyorum. Devlet idaresinin tadını almışlar. Dişine kan değen aslan gibi avdan paylarını istiyorlar. Ölüm pahasına buna ulaşmak gayretindeler. Bu kutsal(!) davalarında kullandıkları argüman ise “İslam”. İslam siyasallaşır mı? Daha doğrusu İslam dünya menfaat ve çıkarlarına alet edilebilir mi? Son devrin Mürşidi Kamil’i Silistrevi Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin bir sözünü buraya iktibas etmek istiyorum:”Din asıl, dünya ve siyaset feri’dir (ayrıntıdır) Dünya ve siyaset dinin inkişafına alet olabilir. Fakat din, dünya ve menfaat ve siyasetine alet olamaz. Alet edenlere lanet vardır.” Gayet özet ve anlaşılır bir izah. Siyasal islamcıların gazına gelerek İSlamın ahkam ve şeriatına aykırı davrandığımızı ne zaman anlıyacağız peki? Bugün yaşadığımız devlet sisteminin ve ahkamının gayri islami olduğunu ne zman anlıyacağız? Biz müslümanlar başımıza Halife seçer gibi politikacı seçiyoruz ve bundan her zaman İslam ve bizler zarar görüyoruz lakin akıllanmıyoruz! Neden? Çünkü menfaatperestiz!!! Bizim şahsi çıkarlarımız dünya üzerinde ki herşeyden daha evvel gelmektedir bizim için. Kendimizi kandırmayı bıraktığımız gün dünyada ki herşeyden üstün gelen bir davamız olduğunu da hatırlıyacağız. Siyasiler olsun ya da günlük yaşantımızdaki diğer ilişkilerimiz olsun hepsi menfaatlerimizle paralellik gösteriyor. Öyle ki İslamın kutsal mekanlarına giriş çıkışlar bile bazıları tarafından sırf menfaat için kullanılıyor. Hal böyle olunca dilimizde sürekli tekrar ettiğimiz İslamı anlamadığımızda ortaya çıkıyor. Öyle değil mi? Sonuçta menfaatten dolayı yapılan şeyler Riya olmuyor mu?Gösteriş olsun diye! Fikirsiz yaşamanın sıkıntılarını görüyor musunuz? İnsanı helaka götürebilecek kadar tehlikelidir fikirsiz yaşamak. Bilgisizliğin daniskasını çekiyoruz. Aidiyet duyduğumuz dinimize bile samimi yaklaşmıyoruz. ALLAH’a karşı vazifelerimizde de samimi değiliz. Öyle mi? Biz nasıl ALLAH’ın zaferiyle müjdelediği salih kullardan olacağız? Sürekli beklediğimiz bir süper kahraman var. Sürekli beklentilerimiz var. Ama beklentilerimiz için hiçbir çabamız yok. İslam davası için hiçbir samimiyetimiz yok. Yaşadığımız devletin ahkamı küfür ve şir ahkamı olduğu halde biz islamdan kesip kesip onu yamalamaya çalışıyoruz. Ne kadar ahmakça. Senin elinde zaten altın var. Altından kopartıp hiçbir kıymeti olmayan bir madene yama yapıyorsun. Mantık bu işin neresinde? eğer müslüman isek, islam fikriyatını gönüllerimizde yaşayacağız ve bu konuda samimi olacağız. İslamın zaferini istiyorsak önce kendi nefsimizde islamı zafere taşıyacağız sonra dünyayı. Eğer davamız hak ise, kendi menfaatimiz doğrultusunda İslamı alet etmekten geri duracağız. Eğer ALLAH’ın müjdelediği zafere talipsek, ALLAH’ın istediği gibi yaşayacağız.
Selametle…