Kadınlara mahsus hayız, nifas ve istihaza halleri vardır, şöyle ki;
Kadınların rahminden bir hastalık sebebiyle veya doğum olmaksızın muayyen müddetlerde gelen kana hayız denir. Hayız -adet hali de denilir- gören kadına haiz denilir. Kadınların adet hallerine çok dikkat etmeleri lazımdır; çünkü bu haller, kendilerinin birçok dini vazifeleriyle ilgilidir.
Nifas kadınların doğum yapmalarını müteakip zuhur eden kana denir. Böyle kadınlara nüfesa denilir. Lohusalık halinin en az haddi yoktur, bir gün bile olabilir, en büyük haddi ise kırk gündür. Bundan sonraki kan nifas değildir.
İstihaza, rahimden değil de, bir damardan gelip tenasül uzvu yolu ile akan kokusuz bir kandır. Kendisinde bu hal bulunan kadına da müstehaza denilir.
Kadınlar en az dokuz yaşlarında baliğa olup adet görmeye başlar, elli veya ellibeş yaşlarında da ‘sinn-i iyas’ denilen bir çağa kavuşup adetten kesilirler. Bu müddetten daha evvel adetten kesilen kadınlar da vardır.
Bu günlerinde kadınlara namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’an-ı Kerim okumak ve ona dokunmak, mescide girmek, tavaf yapmak, ailevi münasebette bulunmak haram olur. Mescidlere giremez, Kabe-i Muazzama’yı tavaf edemez.
“Malum olsun ki, hayız ve nifas, namazın hem vücubunu hem de cevaz ve sıhhatini men eder.” “Ve şüphe yoktur ki bir şeyi men etmek, onun kısımlarını dahi men etmek demek olmakla; hayız ve nifas halinde olan kadınlar, tilavet secdesi ve şükür secdesinden dahi memnu’durlar.”
يمنع) اى الحيض يمنع و كذا النفاس قوله (صلاة) اى يمنع صحتها و يحرمها)
“Hayız namaza mutlak surette mânidir. Yani namazın sahih olmasına mânidir; onu haram kılar.”
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de: لا يمسه الا المطهرون
“Ona tertemiz temizlenmiş olanlardan başkası el süremez” buyrulmuştur.
Bu ayetin tefsirinde şu ifadelere yer veriliyor:
“Bu nefiy, nehiy manasındadır. Yani taharetsiz, kirli eller ona dokunmasın, ancak maddi ve manevi pislikten, hubs-u hadesten taharetle temizlenmiş, imanlı, abdestli kimseler temas etsin. Bu ayet sebebiyledir ki fıkıhta cünüb iken Kur’an okunamayacağı ve abdesti olmayanın mushafa mess edemeyeceği beyan olunmuştur.”
وليس للحائض والجنب والنفساء قراءة القرآن لقوله صلى الله عليه وسلم لا تقرأ الحائض والجنب شيئا من القرآ
Hayız halinde olan, cünüp olan ve nifas halinde olan kimseler Kur’an-ı Kerim okuyamazlar. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.):”Hayızlı kadın ve cünüp kimse Kur’an’dan bir şey okuyamaz.” buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerif senediyle birlikte şu şekilde muteber hadis kitaplarında yer alır:
قَالَ أَبُو الْحَسَنِ : وحَدَّثَنَا أَبُو حَاتِمٍ ، حَدَّثَنَا هِشامُ بْنُ عمَّارٍ ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ عيَّاشٍ ، حَدَّثَنَا مُوسى بْنُ عُقْبةَ ، عَنْ نافعٍ ، عَنِ ابْنِ عُمرَ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللهِ صلَّى اللَّهُ عليْهِ وسلَّمَ : لاَ يَقْرَأُ الْجُنُبُ وَالْحَائِضُ شيْئًا مِنَ الْقُرْآنِ.
Peygamber Efendimiz (sav):”Hayızlı kadın ve cünüp kimse Kur’an’dan bir şey okuyamaz.” buyurmuşlardır.
Hanefi Mezhebi; Cünüp kimseye Kur’an okumak haram olur der, ancak muallim olduğu zaman, onun için öğrenciye kelime aralarını ayırmak suretiyle telkin etmesi caiz olur.
جوز للحائض المعلمة تعليمه كلمة كلمة
Hayız halinde olan muallimeye Kur’an’ı, kelime kelime öğretmesine cevaz verilmiştir.
ولا يجوز للجنب والحائض والنفساء قرائة القرأن لقله عليه الصلاة والسلام لا يقرأ الحائض و النفسا و لا الجنب شيئا من القرأن
Cünüp, hayızlı ve nüfesanın Kur’an okuması caiz değildir. Çünkü peygamber Efendimiz (s.a.v) “Ne haiz, ne nüfesa, ne de cünüp kimse Kur’an’dan bir şey okumasın” buyurmuşlardır.
Yine ehemmiyetli olan işlerden bir işe başlarken besmele ile başlaması veya dua yahut sena kasdıyla kısa bir ayet okuması da caizdir. Bu hususta haiz ve nüfesa da cünüp gibidir.
فلو قرأت الفاتحة على وجه الدعاء او شيئا من الايات التى فيها معنى الدعاء و لم ترد القرائة لا بأس به
-Eğer fatiha suresini dua vechi üzere okusa veya dua manası olan ayetlerden kıraati kasdetmeden dua kasdıyla okursa bir beis yoktur.
و (لا يجوز لهم) اى للجنب و الحائض و النفساء (مس المسحف الا بغلافه
“Cünüp, haiz ve nüfesanın Kur’an-ı Kerim’e kılıf olmaksızın dokunması caiz olmaz.”
Şafii Mezhebi: Eğer tilavetini kasderse, bir harf dahi olsa, Kur’an okumak cünüp için haram olur derler. Eğer zikir kasdıyla okursa veya lisanından kasıtsız çıkarsa haram olmaz.
Maliki Mezhebi: Cünüp için Kur’an okumak caiz değildir. Ancak azıcık olduğu ve korunmak veya delil edinmek kasdiyle olduğu zaman caiz olur. Haiz ve nüfesa deyince, bunlar için kanın inmesi halinde, ister önceden onlarda cünüplük olsun ister olmasın, Kur’an okumak caiz olur. Kan kesildikten sonra ise gusletmeden önce Kur’an okumak helal olmaz. Bu halde mutemed kavil üzere, bu kadınlar ister cünüp olsunlar ister olmasınlar böyledir. Bunun sebebi, onların gusül yapmaya imkanlarının hasıl olmasıdır. O halde onlar için gusletmeden önce Kur’an okumak helal olmaz. Mushafa el sürme veya onu yazmaları ise yalnız öğrenmek ve öğretmek için caizdir.
Hanbeli Mezhebi: Büyük abdestsizlik ile abdestsiz olan kimse, özürsüz olarak kısa bir ayetten daha az veya uzun ayetten onun kadarını okuması mübah olur. Bundan daha fazlasını kıraat etmesi ise haram olur. Yemek yerken besmele gibi Kur’an lafzına uyan bir lafzı zikretmesi caiz olur.
Kur’an- Kerim bizim mukaddes kitabımızdır ve ona her halde tazim ve hürmet göstermek zaruridir. Ulemamız, değil Kur’an-ı Kerim’i cünüp, hayız gibi hallerde okumak; ruhaniyete mani olacak, Kur’an’a hürmetsizlik olacak bir ortamda dahi okunmasını münasip görmemişlerdir.
عَنِ الْمُهَاجِرِ بْنِ قُنْفُذٍ أَنَّهُ أَتَى النَّبِىَّ -صلى الله عليه وسلم- وَهُوَ يَبُولُ فَسَلَّمَ عَلَيْهِ فَلَمْ يَرُدَّ عَلَيْهِ حَتَّى تَوَضَّأَ ثُمَّ اعْتَذَرَ إِلَيْهِ فَقَالَ « إِنِّى كَرِهْتُ أَنْ أَذْكُرَ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ إِلاَّ عَلَى طُهْرٍ ». أَوْ قَالَ « عَلَى طَهَارَةٍ »
Peygamber Efendimiz (sav):”Ben abdestsizlik üzere iken Allah’ın adını zikretmeyi kerih gördüm!” buyurmaktadırlar.
“Kur’an-ı Azim, temiz yerlerde, avret mahalleri örtülü ve Kur’an’ı dinleyecek vaziyette bulunan kimselerin yanlarında açıkça okunabilir. Mülevves yerlerde, veya avret mahalleri açık veya başka bir işle meşgul kimselerin yanında cehren okunmaz, mekruhtur. Dışarıda bulunup okunan Kur’an’ı- Kerim’e karşı hürmetli bir vaziyet almayacak kimselerin işitecekleri şekilde alenen Kur’an’ı Kerim okunması muvafık değildir. Bu hal, Kur’an-ı Kerim hakkında -haşa- ihaneti ve halk hakkında manevi mesuliyeti calip olacağından buna sebebiyet vermemelidir.”
Kur’an-ı Kerim sıradan bir kitap değildir. Peygamber Efendimiz’in(s.a.v) en büyük mucizesi ve Allah kelamıdır. Pek çok esrarı vardır. Bir tanesi de okunduğu yere melaikenin, ruhaniyetin gelmesidir ki Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hadis-i şerifi buna delildir:
عن البراء رضى الله عنه قال كان رجل يقرأ سورة الكهف و عنده فرس مربوط بشنطين فتعشته سحابة فجعلت تدور و تدنو و جعل فرسه ينفر منها فلما اتى النبى صلى الله عليه و سلم فذكر ذلك له فقال تلك السكينة تنزلت للقراَن
Bir adam Kehf suresini okuyordu, yanında iki uzun iple bağlanmış bir at vardı. Adamın üzerini bir bulut kapladı ve yaklaşmaya başladı. Atı da ürkmeye başlamıştı. Sabah olunca adam, Nebi (s.a.v) Efendimize geldi ve durumu anlattı. Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.v):
“O sekinedir; okuduğun için inmiştir” buyurdu
Bu hadis-i şerifi Buhari, Müslim ve Tirmizi rivayet etmişlerdir. Şerhinde ise şu ifadeler yer almaktadır:
“Sekine melaike demektir.”
Velhasıl; şer’-i şerifin tayin ettiği hükümlerde kim bilir daha nice hikmetler, maslahatlar vardır. Bizim vazifemiz ise bu hükümlere riayetten başka bir şey değildir.