Öteden beri ‘Osmanlılarda boşanma erkeğin iki dudağı arasında idi. kadının hiç hakkı yoktu’ diyenler çıkar. Hakikat, çok farklıdır.
Karşılıklı rıza ile kurulan evlilik, bazen sürdürülemez hâle gelir. Bu takdirde şartlarına riayet edilerek evliliğin bitirilmesinden tabii bir şey olamaz. Yahudilikte boşanma kolaydır. Bir erkek istediği zaman üç kişiden müteşekkil bir dinî mahkeme/haham önünde ve en az cemaatten on şâhid huzurunda zevcesini boşadığını beyan eder ve bu beyanın tesbit edildiği kâğıt kadına veya vekiline teslim edilir.
Hristiyanlıkta boşanmayı engelleyen hiçbir hüküm olmamasına rağmen, kilise, IV. asırdan itibaren boşanma yasağını kabul etmiştir. Katoliklerde zinâ, cinnet, mahkûmiyet, gâiblik, frengi ve cana kast gibi sebeplerin varlığı hâlinde kilise tarafından evlilik feshedilir. İslâmiyet, orta bir yol takip ederek; boşanmaya izin vermiş; ama sebepsiz yere boşanmayı tasvip etmemiştir. Peygamber aleyhisselam, “Allahın izin verdiklerinden en beğenmediği şey, boşanmaktır. Sebepsiz yere boşanma olunca, gökler titrer” buyurmuştur.
Kimin elinde?
Önceki hukukumuzda evlilik, ölümden başka, erkeğin ve kadının boşanması (talâk), anlaşarak boşanma, kendiliğinden boşanma ve mahkeme kararıyla boşanma yoluyla sona erebilir. Görülüyor ki boşanma yalnızca erkeğin elinde değildir. Kadının da kendi isteğiyle boşanması mümkündür.
Buna rağmen Müslüman cemiyetinde boşanma nisbeti çok düşüktür. Zira bunu ağır şartlara bağlamış, adeta imkânsız kılmıştır. Boşanan erkek, ağır yük altına girer. Mehr ve nafaka ödeyecek; yeni bir evlilik için yine masraf edecektir. Üstelik zevcesini boşayan bir erkeğe iyi gözle bakılmaz; kimse buna kızını vermek istemez.
Külfet erkeğe
Erkek, “Boş ol!”, “Seni boşadım” gibi bu iş için kullanılan kelimeleri, bu niyetle zevcesine söylerse, boşanma gerçekleşir. 3 ay içinde, erkek bu iradesinden geri dönebilir. 3 ay dolunca, ancak yeni bir nikâh gerekir. Boşanma en fazla 3 keredir. 3.den sonra, eşler bir daha evlenemez. Ancak kadın, bir başka erkekle evlenip, bu evlilik sona erince, isterse eski kocasıyla tekrar evlenebilir. Yeni devirde alaya alınan, hatta Reşat Nuri’nin hakkında bir de piyes yazdığı bu hüllemüessesesi, kadını korumak için getirilmiş, ciddi bir iştir. Erkek, bütün talâk hakkını bir defada kullanırsa, zevcesinden tamamen ayrılır.
Boşanma, sadece erkeğe malî külfet getirdiği için, sebepleri varsa, erkek dilediği zaman boşanabilir. Kadın, boşanmak elinde olmak şartıyla evlenirse, ister nikâh esnasında, isterse nikâhtan sonra bu hak kendisine verilmiş olsun, dilediği zaman kendisini boşayabilir. Padişah kızları, umumiyetle böyle evlenirdi. Bu takdirde erkek, 3 boşama hakkını kaybetmez; kadın, adeta erkeğin vekili gibi olur. Bu hak kadına verilince, geri alınamaz.
Kadın, evliliği sürdürmek istemezse, kocasıyla anlaşarak mehrinden vazgeçmek suretiyle boşanabilir. Osmanlılarda en çok hul (muhâlaa) denilen bu tür boşanmaya rastlanır.
Kaybolan koca
Kadın, eğer boşanma hakkını evlenirken istememişse, meşru sebeplerin varlığı hâlinde mahkemeye giderek kâdı efendiden tefrik, yani evliliğin feshini isteyebilir. Bunun için mezhebler arasında farklı hükümler vardır. Cüzzam, baras, delilik, idrar kaçırma, ağız kokusu, iktidarsızlık gibi bir takım hastalıklar vardır ki, bunların kocada bulunması veya sonradan ortaya çıkması evliliği çekilmez hâle getirir. Kadına mahkemeye gitme hakkı tanır.
Kocanın nafaka ödememesi, Şâfiî mezhebinde bir tefrik sebebidir. Hanefî mezhebinde bu koca, nafaka ödemeye tazyik edilir. Osmanlılarda, nafaka alamadığı için sıkıntı çeken kadınların mağduriyetine mâni olmak maksadıyla, bunların nikâhı Şâfiî hâkimi vâsıtasıyla veya Hanefî hâkimin Şâfiî mezhebini taklidi suretiyle sona erdirilirdi. 1916’da Şâfiî kavli kanunlaştırılmıştır.
Hayatta olup olmadığı ve nerede bulunduğu bilinmeyen kimseye mefkud denir. Mefkud, eğer harb, zelzele, sâri hastalık, gemi kazası gibi bir tehlike esnasında kaybolmuşsa, hâkim vaziyete göre evliliği fesheder. Eğer bir tehlikede kaybolmamışsa, zevcesi 4 sene bekledikten sonra evliliğin feshini isteyebilir. Mâlikî mezhebinin bu kavli, Osmanlılarda da tatbik olunmuş; 1916’da kanunlaştırılmıştır.
Geçimsizlik
Eşler arasında geçimsizlik varsa, hâkim bunlara nasihat eder. Kabahati varsa, kocayı cezalandırır. Kadını sâlih komşular arasında oturtmasını emreder. Faydası olmazsa, her ikisinin ailesinden veya dışarıdan âkıl, bâliğ, erkek, hür, Müslüman, âdil ve aile geçimsizliği hükümlerine vâkıf birer hakem tayin ederek aralarını düzeltmelerini ister. Düzeltemezlerse, Hanbelî mezhebinde hakemler, boşanmaya hükmedebilir.
Mâlikî mezhebinde kadın, kocasının kendisine fenâ muamelede bulunduğunu, meselâ konuşmadığını, dövdüğünü, sövdüğünü, sapıkça yaklaştığını, zarar verdiğini hâkim huzurunda isbat edecek olursa, kendisini mahkeme huzurunda boşayabilir. Hanefî âlimleri zaman zaman bunun amel etmiş; 1917 tarihli Hukuk-ı Âile Kararnâmesi ile Mâlikî mezhebinin hükmü kanunlaştırılmıştır.
Cumhuriyet hükümeti, 1926’da şer’î hukuku kaldırarak, Katolik hukukuna dayanan İsviçre medeni kanununu kabul etmiş; eşlerin ancak muayyen sebeplerin varlığı halinde mahkeme tarafından boşanabileceği esası getirilmiştir. Buna göre eşler anlaşsa bile hâkim uygun görmedikçe boşanamaz. Bu sistemde boşanma zorlaştırıldığı halde, cemiyette boşanma nisbeti giderek artmıştır.
Boşanmanın Neticeleri
Evlilik sona erince, kadın iddet beklemeye başlar. İddet, hâmile ise doğumla biter. Değilse, ölümde 4 ay 10 gün; boşanmada ise 3 hayız müddetidir. Bu zaman zarfında kadın nafaka alır. Ayrıca ödenmemiş mehrini de tahsil eder. Çocuk varsa, kızlar 9, oğlanlar 7 yaşına kadar annede kalır. Anne yoksa veya başka dinden ise yahud başkasıyla evli ise, çocuk sırasıyla anneanneye, babaanneye, kız kardeşe ve teyzeye verilir. Nafakası ise babaya aittir. Baba veya anne dilediği zaman gelip çocuğu görebilir. Küçük çocuk, anne veya babasının bir gün içinde gelip görüp dönebileceği bir mesâfeden uzağa götürülemez.
Ekrem Buğra Ekinci